Ekonomist Ali Ağaoğlu ve gazeteci Hakan Güldağ, bu hafta Şans Sohbetleri’nde, dünyada oynanan ‘enerji satrancı’nı konuştu. İkili, özellikle iklim değişikliği ve etkilerinin önemine vurgu yaparak, Türkiye’nin izlemesi gereken stratejiyi ele aldı.
Ağaoğlu, Türkiye’nin ‘taşlı yol’dan uygulanabilir bir program sayesinde bir an önce çıkması gerektiğini aktarırken, Güldağ, şubat-mart sonrası kredi musluğunun açılacağını ve hükümetin artık döviz kuruna bakmayacağını dile getirdi.
Güldağ: Şans Sohbetleri’ni bu kez Bandırma OSB’de yapıyoruz. MKS DevO Kimya’nın fabrikasındayız. Hepimizin bildiği gibi iklim değişikliği ve enerji tedariki bugünün en yakıcı gündemi. Batı iklim değişikliği gündemini bir rekabet gücü üstünlüğü kazanmak için kullanıyor. Türkiye bu enerji denkleminin önemli bir noktasında diye düşünüyorum. Belki biraz tartışmalı olabilir ama iyi bir denge politikası yürüttük bu süreçte. Ama bu denge politikasının sonuna geliyoruz, tarafsız kalamayacağız. Rusya gibi hidrokarbon tarafının dövüleceği yerin yanında çok fazla duramayacağız. Yarın önümüze gelecek. Almanya’nın bu kadar hızlı bir şekilde Rusya’ya dirsek çevirmesini, Kuzey Akım’ı isteyenin kendisi olmasına rağmen bunu yapabilmesini, bu yeni dönemde tarafını seçmek ve buradan kendisi için bir çıkar inşa etmek amacı taşıdığını düşünüyorum. Buralara gelmiş enerji fiyatları toplumu da ikna etmekte çok daha işi kolaylaştırdı ve bir zemin hazırladı. Şimdi hidrojen yatırımları, yenilebilir enerjiye yatırımları daha kolay. Bağımsızlık adı altında toplumu “Biz Rusya’ya bu kadar bağımlı olmamalıyız” demeye yatırım yapmak daha kolay.
Ağaoğlu: “Toplumları yüksek enerji fiyatına razı etmek için bu yaşanıyor” tezine katılmıyorum. Son üç, dört seneye baktığınız zaman bu dediğimiz doğru olur ama mesele üç, dört seneden çok daha önceye dayanıyor. Almanya yenilenebilir konusunda inanılmaz yatırımlar yapan Avrupa’nın en büyük yatırımcısı. Enerji konusunda çok ciddi açığı olan ülkelerin başında gelir bizim gibi. Şimdi bunu yenilenebilirden karşılayabilmek mümkün değil Avrupa ve Almanya için. Ama daha önemlisi bu yenilenebilir yatırımlar pahalıydılar.
Son zamanlarda çok ucuzladı ama daha önceki yatırımların maliyeti var. Yetmiyorlar ve kesinlikle de yetmeyecekler. İkincisi de onlar ne bir nükleer ne bir doğalgaz kadar sürekli olmayacak. Hidroyu belki bunun dışında tutabilirsin ama rüzgar ve güneş sürekli değil ve en büyük zaafı depolanabilirliği. O büyüklükteki ihtiyaçları karşılayacak depolamanın sağlanamıyor olması sıkıntı.
Güldağ: Bu arada Putin’in “Türkiye doğalgaz merkezi olabilir” açıklaması önemli. Ama bence Türkiye köprü görevi görmek yerine, içinden değer zinciri geçen bir ülke olmaya doğru ilerlemeli. Bizim Güney Kore gibi de davranmamıza gerek yok artık. Gemi inşaya geçelim, gemi inşadan biyoteknoloje geçelim gibi bu aşamaları tek tek aşmamıza gerek kalmadı.
Ağaoğlu: Gaz konusunda Putin’in tespiti doğru, büyük bir şansımız var. İnşallah bu şansı kullanırız. Bir de İsrail gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması fırsatı var. Bu da en az 3 yıllık bir boru hattı projesi, kolay olmuyor ama ne zaman ki bu anlaşma imzalanacak ben Türkiye için müthiş bir şansı olacağına inanıyorum. Aynı şekilde TANAP üzerinden veya Orta Asya’dan, daha doğrusu Kazakistan bölgesinden Türkmenistan, Kazakistan veya Azerbaycan’dan gelecek gaz var.
Güldağ: Türkiye kimsenin yörüngesine girmeden, kendi ekonomisini tahkim edecek biçimde artık tarafını biraz daha belli etmek durumunda. Sonuç olarak enerji alanında büyük bir kapışma var ama Türkiye’de zamanın ruhunu iyi kavramalı. Bugün zamanın ruhu önümüzdeki 30 seneyi şekillendirecek olan şey iklim değişikliği ve onunla gelecek olan gelişmelerdir. Biz bundan kopamayız, o yüzden tarafımızı da buna göre belirlemek zorundayız. Üretim kabiliyetimizi biyoteknolojileri, nano teknolojileri, genetik bilimini biz kendi geleneksel sektörlerimizle intibak ettirebilirsek onların bunlarla işlemesini sağlarsak Türkiye çok önemli bir ivme kazanır. Putin’in ya da bir başkasının bize rol biçmesine hiç ihtiyacımız kalmaz.
Ağaoğlu: Mevcut duruma bakarsak, Türkiye’de doğalgaz sübvanse ediliyor. Bunun yanında enerji arz güvenliği avantajımız da söz konusu. Türkiye, Avrupa’nın üretim üssü olabilir diyorduk koronavirüs sürecinde. Şimdi de benzer bir avantajımız var onu yaşayacağız, bu iyi bir avantaj ve iyi kullanmalıyız.
Güldağ: Yapmamız gereken şey nereye doğru gideceğimizi bilerek proje üretmek. Zamanının ruhunu anlamaktan kastım; örneğin yeşil finansmanı da elde etme imkanımız var. Biz zaten arabayı taşlı tarlaya sürdük. Kur da, enflasyon da risk primi de patladı. Tefeci faiziyle borç almayla bir yere gidemeyiz. Taşlı yoldan da ne yaptığımızı bilen bir programla dönebiliriz. Türkiye’nin temelleri sağlam ve üretim gücü var. Eğer bu dönüşümü de sağlayabilirsek rahatlıkla cari açığımızı da, bütçe açığımızı da kapatırız. Hatta itibar açığımız ki bugün ciddi şekilde var onu da kapatırız, dünyanın gözü tekrar buraya döner, cazip bir ülke halinde yolumuza devam ederiz. Para bulmak da sorun olmaz.
2001 krizinden sonra Kemal Derviş geldi, 15 günde 15 yasa çıkartıldı. Derhal üstesinden geldik. Direksiyona hangi şoför oturacaksa doğru yola girmemiz lazım bence.
Ağaoğlu: Taşlı yolla ilgili sana katılıyorum. Tek bir düzenlemeyle ben bütün hepsini hallederim. Bana lütfen birisi “Türkiye’deki faiz şudur” desin, Türk lirasının fiyatını bileyim başka hiçbir şey istemiyorum. Kimseden bir şey istemiyorum. Yapacağım tek bir şey var; Türkiye’deki faizin yeknesaklaşmasına yönelik tek bir karar alacağım başka hiçbir şey yapmayacağım. Güldağ: Çok karıştı gerçekten. Tek başına da faizi artırarak ya da yeknesaklaştırarak çözebilir miyiz bilemiyorum. Ama fiyatın belirlenmesi şart. Fiyatın belirlenmesinde büyük zorluk çektiğimiz için kurları da yönetmekte büyük zorluk çeker hale geldik. Kurları tutarak o fiyatı da tutmaya çalışıyoruz. Fakat ikisi birden olmuyor. Sağlıklı bir bileşim olmadığı için bir yerde çok fena hoplayacağız diye korkuyorum. Taşlı tarlaya sürmekle ilgili politikayı devam ettirmekten dolayı büyük sıkıntılar gelebilir, yani zurnanın son deliği diyelim. Piyasa kredisi, banka kredilerinin bir buçuk iki katı büyüklüğünde. Firmalar birbirlerine olan borçlarını, taahhütlerini yerine getirmede sıkıntı yaşarlarsa bu finansmana erişim nedeniyle o zaman biz çok büyük sıkıntı yaşayacağız.
Kredi musluğu ilk çeyrekte açılır
Güldağ: Hükümetin derdi sanayiciyi zor durumda bırakmak yada bankalara daha fazla para kazandırmak değil. Para musluğunu açması durumunda dövizi tutamayacağını düşünüyor, bu nedenle de parayı kısmaya çalışıyor. Ama akımı yönetme meselesinde girdiği yol nedeniyle büyük aksamalar yaşanıyor.
Ağaoğlu: Ekonomi literatüründe imkansız üçleme denilen bir şey var. Faiz, kur ve ödemeler dengesi. Biz üçünü birden aynı anda kontrol etmeye çalışıyoruz. Bu mümkün değil. Net hata noksanda tarihi giriş var. Bunun terse dönmeyeceğini nereden biliyorsunuz. Kontrol edemediğiniz, bilmediğiniz her şey aleyhinize delil olarak kullanılacak. Kur ne olacak? Ben öyle çok çatlayıp patlayacak bir kur görmüyorum ben. Türkiye’de kurun zıplaması için yabancıların Türkiye’deki finans piyasalarına bir ulaşımları olması, burada gördükleri bir riske karşılık ters pozisyon alabilmeleri ile mümkün oluyor veya var olan pozisyonlarını tamamen boşaltmaları ile oluyor. Böyle bir pozisyon yok artık.
Güldağ: Dövizde böyle bir atağa müsaade etmek istemiyoruz, çünkü bütün planı bozar. Ama hükümetin buna önümüzdeki yıl müsaade edeceğini düşünüyorum. Şubat-martta kredileri açacak. Bu dönemden sonra o artık kurlara çok bakılacağını düşünmüyorum. Kurlar çıkarsa oradan sonra çıkar. Faizler düşük kalmaya devam edecek çok belli. Türkiye 30 milyar lira bütçe fazlası veriyor ama Orta Vadeli Program’da 461 milyar lira açık verileceği belirtiliyor. Önümüzdeki sene de 659 milyar lira açık vereceğim diyor. Bu bana şunu gösteriyor; enflasyonla mücadele ön planda değil. Hükümet “Aman fabrikalar durmasın, istihdam azalmasın, ben insanlarıma, öğrencilere hibe yaparım, bol bol parayı veririm, bunlar banka kredisi filan da olmak zorunda değil basıp veririm, seçimi kazandıktan sonra da duruma bakarım” diyor.
Fed tek başına savaşamaz
Güldağ: Devam eden enflasyon sorunuyla birlikte küresel resesyon riski de giderek artıyor. Dünya Bankası, IMF, BM gibi uluslararası kuruluşlardan da peş peşe Fed’e uyarılar geldi. Fed’in faiz artırması tek başına yeterli mi, nerede duracak, olası bir resesyon ekonomileri nasıl etkileyecek, tüm dünyanın yanıt aradığı sorular.
Ağaoğlu: Eksi faizlerden yüzde 3-5’lere geldiğinizde talebi yavaşlatabilirsiniz. Ancak Fed’in sıkı para politikası, sorunu bir yere kadar çözebilir. Şu anda dünyadaki en öne çıkan kurum ve isimler ülkelerin merkez bankaları ve başkanları. Politikacılar çok etkili olamadılar bu tarafta. Örneğin Avrupa Birliği’nin en ciddi problemlerinden biri; parasal birliği var, ancak ortak Anayasası ve ortak maliye politikası yok. Bunun için de bütün işi merkez bankasına yıktılar. Örneğin düşürmeye çalışılan enflasyonda enerji denklemini Fed’in yada ECB’nin çözmesi mümkün değil.