Yaklaşık bir yıldan bu yana devam eden yüksek enflasyondan en çok etkilenen grup halkın tamamını ilgilendiren gıda maddeleri fiyatlarıdır. Yaz gelince üretim bollaşacağı için ucuzlayacağı söylenen sebze meyve fiyatları ucuzlamaktan öte bazı ürünler eskisinden daha pahalı duruma geldi.
Olaya üretici yani çiftçi açısından baktığımızda ise durumun hiç iç açıcı olmadığı bir gerçektir. Birçok gıda ürünün tüketicinin 5-6 kat fazlasına marketler vasıtasıyla son tüketiciye ulaşmaktadır. Bu konuda alınan birçok önlem çözüm olmamıştır. Bir sebzenin İstanbul’da tüketiciye ulaşana kadar izlediği seyri incelemeye çalışalım.
Antalya’da üretim yapan bir çiftçi, gece gündüz çoluk çocuk çalışarak yetiştirdiği domates, biber, patlıcanı arabasına yükleyip daha önceden anlaşmalı olduğu Antalya halindeki komisyoncuya satılması için bırakıyor. Fiyat şu andan belli değil, çünkü halde komisyoncu ve sebze meyve tüccarlarından oluşan bir kurul her gün yaptıkları toplantıda saat 10.00 civarında fiyatları belirliyor. Gecenin ilk ışıklarında başlayan satışlar ise fiyat belirtilmeden oluşacak piyasa fiyatları alıcı ve satıcı tarafından kabul edilerek işlem yapılıyor ve malın faturası fiyat belirlendikten sonra yazılıyor. Fiyat konusunda bazı istisnalar da olduğunu unutmayalım. Örneğin bir gün domates hale fazla geldiyse alıcı piyasa fiyatının %10 eksiğine alım yapmayı önerebilir. Aynı şekilde bir gün de domates az geldiyse komisyoncu tüccara piyasa fiyatının %10 üstünde fiyat teklifi yapabilir. Satışın gerçekleşmesi ise alıcı ile satıcı arasındaki anlaşmaya bağlıdır.
Komisyoncu, tüccara sattığı malı fatura ederken çiftçiden yaklaşık %12-13 gibi vergi, hal rüsumu gibi giderler çiftçi tarafından karşılanır ve malın totalinden düşülür. Sebze meyve tüccarı ise aldığı malları deposuna dökerek taşraya sevk edilmek üzere ambalaj yapar. Tabii ki işçilik, nakliye. Vergi ve gideceği yerden kesilecek komisyon gibi giderler de tüccar tarafından karşılanmaktadır. Sebze veya meyve ambalajlandıktan sonra tüccarın başka vilayet halinde anlaşmalı olduğu komisyoncuya sevk edilir. İşte başka vilayetlere yapılan sevk işlerinin maliyeti en yüksek giderler arasındadır. Çünkü malın İstanbul’a gönderildiğini varsayarsak Antalya -İstanbul arası 800 km.dir. Sık sık artan mazot fiyatları lojistik maliyetlerinin belirsizliği şeklinde karşımızdadır. Ayrıca oto yol fiyatları da oldukça yüksektir.
İstanbul haline gelen mallar yolda yaklaşık %15-20 oranında ağırlık olarak fire verirler. İstanbul halinde komisyoncu pazarcıya veya markete malı satarak yaklaşık %10-12 olan masrafı tüccarın hesabına borç kaydetmektedir.
İstanbul halinden aldığı ürünleri markete veya pazara götüren esnaf ise en başta nakliye ücreti olmak üzere, Pazar yeri kirası, personel giderleri, iletişim giderleri gibi çıktı ödemek zorundadır. Ayrıca pazarlarda veya marketlerde satılan mallar her müşteri tarafından seçilmeye çalışıldığından %10 civarında fire de verebilir. Günümüzde ekonomik koşullar nedeniyle çıkma diye satılan mallar da müşteri bulabilmektedir.
Yukarıda saymaya çalıştığım birçok maliyet kalemi ürünün satış fiyatına yansımakta ve son tüketiciye ulaşımı maalesef astronomik rakamlara ulaşmaktadır. Bu tür problemlerin çözümü yıllardan beri süregelmekte olmasına rağmen bugün de gündemden düşmemiştir. Uzunca bir süreden bu yana çıkması gereken hal yasası ivedilikle yürürlüğe konmalı ve fiyatların düşmesi sağlanmalıdır.
Diğer taraftan çiftçilerimiz artan maliyetler nedeniyle üretim yapmaktan korktuklarını, yapılacak masrafların kendilerini kurtarmadığını ifade ederek ekim alanlarını boş bırakmaktadır. Geçen yıla göre gübre, ilaç, mazot, nakliye giderleri en az iki katına çıkmıştır. Öncelikle çiftçilerimizin ekim alanlarını boş bırakmamaları için verilen destekler arttırılmalı, mazottan alınan KDV ve ÖTV’den vaz geçilmeli, tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının faizleri silinerek anapara da uzun vadeye yayılmalıdır ki çiftçilerimizin önü açılabilsin.
Öte yandan bazı zincir marketler Antalya’da veya başka vilayetlerde halden değil direk üreticiden ucuz fiyatla mal alıp marketlerinde satmaktadır. Ancak satış fiyatları daha ucuz olması gerekirken piyasa fiyatlarını esas aldıklarından tüketiciye ucuz maliyeti yansıtmamaktadırlar.
İşte yukarıdaki maliyetlerden dolayı üretici ile market fiyatları arasında yüksek oranda fark oluşmaktadır. Bu konuda Türkiye ziraat odaları birliği genel başkanı Şemsi Bayraktar yaptığı açıklamada ağustos ayında üretici fiyatı ile market fiyatı arasındaki farkın 8 kata ulaştığını belirtti. Bayraktar, ağustos ayında üretici ile market arasındaki fiyat farkının 8 katı aştığını, fiyat farkının en fazla yüzde 719,5 ile elmada görüldüğünü belirtti.
“Elmadaki fiyat farkını yüzde 315,8 ile marul, yüzde 240 ile kuru üzüm, yüzde 230 ile limon, yüzde 208,9 ile sivri biber takip etti. Elma 8,2 kat, marul 4,2 kat, kuru üzüm 3,4 kat, limon 3,3 kat, sivri biber 3,1 kat fazlaya tüketiciye satıldı.
Üreticide 2 lira olan elma 16 lira 39 kuruşa, 2 lira 34 kuruş olan marul 9 lira 73 kuruşa, 14 lira 50 kuruş olan kuru üzüm 49 lira 30 kuruşa, 6 lira 50 kuruş olan limon 21 lira 45 kuruşa, 4 lira 14 kuruş olan sivri biber 12 lira 79 kuruşa markette satıldı.”
Markette fiyatı en fazla artan ürün yüzde 29,8 ile yeşil soğan oldu. Yeşil soğandaki fiyat artışını yüzde 18,1 ile Antep fıstığı, yüzde 17 ile ıspanak, yüzde 13,7 ile marul, yüzde 12,2 ile kuru üzüm, yüzde 9,1 ile fındık (iç), yüzde 9 ile toz şeker takip etti.
Markette fiyatı en fazla azalan ürün ise yüzde 46,7 ile domates oldu. Domatesteki fiyat düşüşünü yüzde 24,4 ile sivri biber, yüzde 16 ile patlıcan, yüzde 13,8 ile tavuk eti, yüzde 11,5 ile kuru kayısı izledi.
Ağustos ayında üreticide fiyatı en fazla düşen ürün, yüzde 55,2 ile sivri biber oldu. Sivri biberdeki fiyat düşüşünü yüzde 51,9 ile limon, yüzde 51 ile domates, yüzde 24,9 ile patates, yüzde 24,2 ile kabak, yüzde 12,9 ile patlıcan, yüzde 10,3 ile salatalık, yüzde 10,2 ile kuru soğan izledi.
Üreticide en fazla fiyat artışı yüzde 87,7 ile yeşil mercimekte görüldü. Yeşil mercimekteki fiyat artışını yüzde 73,5 ile nohut, yüzde 56,3 ile kuru incir, yüzde 47,4 ile yeşil soğan, yüzde 38,8 ile maydanoz, yüzde 25 ile Antep fıstığı, yüzde 12,3 ile marul, yüzde 11,9 ile fındık (iç), yüzde 10 ile kuru kayısı, yüzde 9 ile yumurta, yüzde 6,7 ile zeytinyağı, yüzde 5,3 ile kırmızı mercimek takip etti.
Ağustos ayında üreticide 27 ürünün 12’sinde fiyat artışı olurken, 10 üründe fiyat düşüşü görüldü. 5 üründe ise fiyat değişimi olmadı. Üretici fiyatlarında kuru üzüm, pirinç, ıspanak, havuç, elma fiyatında bir değişim olmadı.
Ürünlerin fiyatı bu kadar yüksek olmasına rağmen üreticilerimizin zor durumda olduğu gerçektir. Çünkü girdi maliyetlerindeki artışlar hız kesmeden devam ediyor ve çiftçinin girdi maliyetlerini arttırıyor. Geçen yılın ağustos ayına göre ise son bir yılda, üre gübresi yüzde 187, 20.20.0 kompoze gübresi yüzde 178, DAP gübresi yüzde 172, kalsiyum amonyum nitrat gübresi yüzde 170, amonyum sülfat gübresi yüzde 147 oranında arttı.
Elektrik fiyatları son bir yılda yüzde 99,7 oranında arttı. Zirai ilaç fiyatları ise yıllık bazda yüzde 200’e varan oranlarda artış gösterdi. Yeni üretim sezonuna hazırlanan üreticilerimiz üretim planı yapmaya çalışıyor. Fakat başta gübre ve mazot olmak üzere girdi fiyatlarının yüksekliği karşısında hangi ürünü, ne kadar ekeceği konusunda kararsız ve endişe yaşıyor. Kısacası üreticilerimiz önünü göremiyor.
Üreticilerimizin geleceği görmelerini, üretimde kalmalarını sağlamak için girdiler makul fiyatlardan üreticilere ulaştırılmalı, girdi destekleri artırılmalı, ekimden önce destekler açıklanmalı ve en kısa sürede üreticilerimize verilmelidir.
Tarım sektörü, Nisan-Haziran aylarını kapsayan 2.çeyrekte yüzde 2,9 küçüldü. Bu çeyrekte hasat edilen tarımsal ürünlerde kullanılan girdilerin fiyatlarındaki önemli artışlardan dolayı ekiliş alanlarındaki azalma ve yetersiz girdi kullanımının getirdiği üretim düşüşü tarımsal büyümede gerilemenin ana faktörü oldu.
Tarımda yaşanan sorunların çözümü ancak ve ancak sıkı ve sürdürülebilir bir tarım politikası oluşturulmasıyla mümkün olacaktır.
ZAFER ÖZCİVAN