Kadına yönelik şiddet, 1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi’nin birinci maddesine göre; Kamusal ve özel alanda gerçekleşen, kadınların fiziksel, cinsel, duygusal zarar görmesiyle sonuçlanan ya da sonuçlanması olası, her türlü cinsiyet temelli şiddet eylemi veya bu eylemin yapılacağına ilişkin tehdit ya da zorlama ve keyfi olarak özgürlüğün kısıtlanmasıdır.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kad%C4%B1na_y%C3%B6nelik_%C5%9Fiddet
Ülkemizde ve dünyada kadına şiddet olayları yıllardan bu yana süregelen bir önemli sorun haline gelmiştir.2020 yılında Türkiye’de 300 kadın cinayete kurban gitmiştir. Bunlardan 180’i kendi evinde maalesef öldürülmüştür.
Bu şiddet neden olabilir. Bu konuda çeşitli görüşler hâkim olmakla birlikte yazılı ve görsel basında oldukça geniş haberlere yer verilmektedir. Nedenleri irdeleyecek olursak;
*Eğitimsizlik: Eğitim her vatandaş için gerekli ve alınması zorunlu bir olgudur. Eğitimsiz bir toplumda sadece kadına şiddet değil, her konuda negatif eylemlerle karşılaşabiliriz.
Kız çocuklarının okutulması bu konuda önemli bir etkendir. Daha açık ifade ile her birey tahsil hayatını yaşamalıdır. Ülkemizde çağdaş yaşamı destekleme derneği (Rahmetli Prof.Dr. Türkan Seylan’ı saygı ile anıyorum.) birçok kız çocuğunun okuması için önayak olmuş, birçok girişimde bulunmuştur ve önemli bir sosyal konuya imza atmıştır.
Burada sadece eğitimsiz kişilerin şiddet yarattığı anlaşılmamalıdır. Geçen yıl, öğrencisini kopya çekerken yakaladığı için bir akademisyen hanım öldürülmüştü.
*Küçük yaşta yapılan evlilikler: Şiddetin nedenleri arasında çok küçük yaşta yapılan evlilikler de sayılabilir. Özellikle Anadolu’nun kırsal kesimlerinde büyüklerin baskısı ile yapılan evlilikler maalesef hüsranla sona ermekte veya sürekli iç huzursuzluk olarak kendini göstermektedir. Daha da ötesi evlenmek için yaş büyütenlere de rastlamak mümkündür.
*Görücü usulü ile evlenme: Evlilik karşılıklı fedakârlık ve hoşgörü isteyen kutsal bir kurum olduğuna göre taraflardan birisinin egemenliği söz konusu olamaz ve olmamalıdır. Genellikle erkek egemen toplumlarda bu problem öne çıkmaktadır. İdeal bir evlilik aşk ve sevginin birlikte yaşandığı kurumdur. Aşk, gelip geçici bir duygu olmasına rağmen sevgi kalıcı bir olgudur. Sevgi eksik olduğunda birey sevginin olmadığı bir ortamda istenmeyen vakalara sebep olabilir.
Bugünkü dizilerde izlediğimiz gibi, onun eski karısı, ilk evliliğinden olan çocuğu gibi konular sürekli karşımıza çıkıyor. Hâlbuki eski Türk filmlerinde birleştiricilik ve aile bütünlüğü esas alınırdı. Evlilik, verilen karşılıklı kredileri doğru kullanma sanatıdır şeklinde tanımlanabilir. Bu tanıma göre fedakârlık veya hoşgörü sürekli tek taraflı olmamalı, eşler birbirlerine sevgi ve saygı ile yaklaşmalı, tabiri caizse birbirlerine dikte etmekten kaçınmalıdır. Aksi halde evlilik yara alır ve belki de biter.
Eşlerin evlilik öncesi birbirlerini tanımaları da süreklilik açısından önemli bir faktördür. Çünkü verilen evlilik kararı, bir ömür aynı yastığa baş koymak, iyi veya kötü günde her olayı paylaşmak, birlikte yaşlanmak içindir.
*Ekonomik zorluklar: Günümüzde ekonomi aileleri ve toplumu en çok ilgilendiren konuların başında gelmektedir. İnsan olarak ihtiyaçlarımız süreklilik arz eder ve bunların karşılanması gerekir. İhtiyaçlar karşılanamaz duruma geldiğinde ise aile içinde çatışmalar kaçınılmaz duruma gelebilir. Dolayısıyla aile bütçesini çok dikkatli ve hesaplı yapmak esas alınmalıdır.
*Psikolojik bozukluklar: Psikolojide bipolar bozukluk (çoklu bozukluk) veya anksiyete bozukluğu (sinirlere hâkim olamama durumu) tedavi edilmediği taktirde bir takım olumsuz davranışlara sebep olabilir. Ülkemizde büyük bir çoğunluk anti depresan ilaçlar kullanmaktadır. Bir de halk arasında psikiyatra gitmek sanki ayıp veya başka yorumlara neden olduğu görüşü hakimdir. Ancak bu görüş gerçek olmamalıdır. İhtiyacı olan herkes tedavisini olmalı ki sağlıklı yaşamaya devam etsin. Kulaktan dolma bilgiler kişiye yarar getirmediği gibi zarar da getirebilir.
*Sosyal çevre: Hepimizin kendi çapımızda bir sosyal çevresi mevcuttur. Ancak bu çevre son derece seçerek ve kendi yapımıza uygun kişilerden oluşmalıdır. İnsanlar en çok problemlerini arkadaşlarıyla paylaşır ve çözümü onların tavsiyesi çerçevesinde arar. Bu yüzden sosyal çevremiz çizgi ötesi kişilerden olmalıdır.
Lise öğrenciliğim sırasında öğrendiğim bir konuyu sizlerle paylaşayım. İnsan 50 yaşına kadar ilişki kurduğu kişiler kendinden daha bilgili, daha aklı başında, daha çalışkan olmalıdır ki onlardan sürekli bilgiler edinsin ve öğrensin.50 yaşından sonra ise ise bu kavram tersine dönmelidir. Edinilen tecrübeler, sahip olunan bilgiler, yaşanmışlar kendinizden küçüklerle paylaşılmalıdır ki onlar da bilgi dağarcıklarını genişletsinler.
Kadına şiddet sadece kaba kuvvet ile olmamakla birlikte taciz, tecavüz gibi çirkin davranışlarla da görülebilir.
İstanbul sözleşmesi kadına şiddetin önlenmesi amacıyla yürürlüktedir.
Saygılarımla
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist