Ekonomik kriz, enflasyon, hayat pahalılığı, döviz kurlarının yüksekliği gibi ekonomi terimlerini her gün okuyarak veya izleyerek öğrendik. Ancak bunlara bir de her yıl bu aylarda olduğu gibi ilaç krizi eklendi. Günlerdir yazılı ve görsel basında konu ile ilgili birtakım haberler izliyoruz.

Türk Eczacılar Birliği’nin (TEB) kayıtlarına göre, eczane raflarında olması gereken 645 çeşit ilacın erişiminde sorun yaşanıyor. 2021’de 4,57 TL’de sabitlenen kurun güncel rakamın çok altında kalması nedeniyle piyasada bulunamayan ilaç sayısının her geçen gün arttığı ileri sürülüyor.

Bildiğim kadarıyla ilaçlarda fiyat güncellemesi genellikle her yılın şubat ayında yapılıyor ve özellikle ithal gelen ilaçlar için euro kuru üzerinden işlem yapılıyor. Kur değerlendirilmesi ise nasıl yapılıyor bilgi sahibi değilim. Çünkü günün geçerli kur fiyatı baz alınmıyor ve mutlaka düşük kur üzerinden değerlendirme yapılıyor ve bir yıl boyunca devam ediyor. İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz döneminde ise döviz kurları son derece hareketli olduğundan ilaçların girdi maliyetleri de her gün yükselmeye devam ediyor. Durum böyle olunca tedarikçi firmalar da doğal olarak bazı ilaçları ithal etmiyor veya edemiyor. İlaç işletmeleri de birer ticari kuruluş olduğuna göre ve amacı kar elde etmek gerçeğinden yola çıkarsak ilaç sıkıntısının yaşanması doğal gibi geliyor. İlgili devlet birimlerinin konuyu ele alarak makul bir çözüm üretmesi zorunlu bir girişim olarak karşımızdadır.

Yukarıda bahsetmeye çalıştığım gibi 2021 yılında 4,57 TL olarak baz alınan kur neye göre nasıl alınıyor bilemiyoruz. Hâlbuki 2021 şubat ayındaki euro kuru 8,50 TL. civarında olmasına rağmen 4.57 TL olarak baz alınmış. Normal günlük kur bile ilaç ithalatçısı için çözüm olmadığı ortadadır. İşte kur düşüklüğünün sonucu olarak da 645 çeşit ilaç piyasada bulunamamaktadır. Hastanelerde veya evlerinde tedavi için ihtiyacı olan hastalarımız için çok büyük kayıptır.

Konunun önemi hepimiz tarafından bilinmektedir. Korona virüs salgınının devam ettiği ve yaklaşan kış mevsiminin etkisiyle hastalıkların çoğalacağı ve ilaç tedavi gereksinimi aşikardır. Daha da ötesi benim gibi kronik hastalığı olanlar (diyaliz, kanser tedavisi vd.) bir bakıma çaresizliğe itilmektedir.

İlaç sektörüyle ilgili değerlendirmede bulunan Ankara Eczacı Odası Genel Sekreteri Ali Fuat Gül, enflasyon ve artan maliyetler nedeniyle ilaca erişimde sorunlar yaşandığına dikkat çekti. Gül, “İlaç camları ve flakonlar, şişe cama gelen çok ciddi zamlar, bunlar ilaç yokluğunun önüne geçmedi. 22 Nisan’da 150-200 kalem ilaca zam yapıldı. İlaç karar fiyat kararnamesinde güncellemeler yapıldı. Yapılan ilaç zamlarında, 10 TL altında olan ilaçlar, bazı öksürük şurupları vardı. En son Ağustos’ta yayınlanan kararname neticesinde, ilaçlara yüzde 25 zam yapıldı. Bu üreticiyi hiçbir şekilde tatmin etmedi. İlaç yokluğunun da önüne geçilemedi. İlaç yokluğu şimdilerde, yüzde 20’leri bulmuş durumda. Bu sorunun çözülmesi için ilaç fiyat kararnamemizin güncellenmesi gerekiyor” diye konuştu.

İktidarın ilaç politikasını değiştirmesi gerektiğini dile getiren Gül, zamların gelmesini istemediklerini ifade etti. Zamlarla birlikte halkın ilaca erişemediğine vurgu yapan Gül şunları kaydetti:

“Kurda güncellemeler oldukça artışlar geliyor. Bu durum ilaçların azalmasına sebebiyet veriyor. Şu anda bütün ilaçlar, dördüncü ve beşinci kademede. Geçtiğimiz sene ikinci ve üçüncü kademe ilaçlar vardı. Artışlardan kaynaklı dördüncü ve beşinci kademeye gitti. Dördüncü ve beşinci kademe olan ilacın karı daha düşük oluyor. Üretici firmalarda devletten ona göre kar alıyorlar. Öyle olunca da ne yazık ki üretilmiyor. Örneğin, bir ilaç Türkiye satışında, 20 bin kutuysa, onu 10 bin kutuya düşürdüler. Kanser, biyolojik ve hormon ilaçlarına erişimde çok ciddi sıkıntı var.”

Ayrıca eczacıların 16 Ekim’de yapacağı yürüyüşe de değinerek, “haklı taleplerimizi dile getirmeye ve halk ilaca erişim sağlayana kadar mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi.

İlaç sorununun çözülememesi ve her gün artan ilaç gereksinimi hastalarla birlikte eczacıları da olumsuz yönde etkilemektedir. Bu sebeple eczacılar da yürüyüş yaparak sorunlarını yetkililere iletmeye çalışacaklardır.

Bir diğer konu ise ilaç fiyatlarının yüksekliği ve özellikle emekliler için sorun olan ve SGK tarafından kesilen rakamlardır. Halkın büyük bir çoğunluğunun dar ve sabit gelirli olduğu düşünüldüğünde birçok vatandaşımızın ilaç parası veya kesintisi ödeyecek maddi durumu yoktur. Devlet büyüklerimizden beklentimiz özellikle emeklilerden kesilen katkı payı ve muayene ücretlerinin kaldırılmasıdır.

Öte yandan bazı Avrupalı ilaç işletmeleri artan elektrik fiyatları nedeniyle bazı ucuz ilaç üretiminden vazgeçmeyi planladıkları söyleniyor ve onlar da fiyatların gözden geçirilmesini beklemektedir.

Teva, Novartis’in San doz adlı birimi ve Fresenius’un Kabı adlı birimi gibi jenerik ilaç üreticilerini temsil eden Medicines for Europe adlı kuruluş dün Avrupa Birliği (AB) üye ülkelerinin enerji ve sağlık bakanlarına konuya ilişkin açık mektup gönderdi.

AB ülkelerinin enerji bakanları önümüzdeki günlerde toplanarak Avrupa’daki enerji krizini çözmek adına atılacak önlemler üzerine anlaşmaya çalışacak. Ancak bu önlemler arasında henüz özellikle ilaç şirketlerini hedef alan çözümler yer almıyor.

Mektuba göre, Avrupa’da elektrik fiyatları bazı ilaç fabrikaları için 10 katına çıkarken, hammadde maliyetleri yüzde 50’yle yüzde 160 arasında yükseldi.

Şirketlere ilaç üretimi ve satışında münhasırlık hakkı veren patentlerin süresinin dolmasının ardından piyasaya sürülen, orijinal ilaç ile aynı özelliklere sahip olan ilaçlar jenerik ilaç olarak adlandırılıyor. Bu ilaçların fiyatları ulusal sağlık kurumları ya da sigorta birlikleri tarafından belirleniyor.

Kuruluşun verilerine göre jenerik ilaçların AB’de satılan tüm ilaçların yüzde 70’ini oluşturuyor. İlaçların %70 i sıkıntının ana sebebidir ve bu çok yüksek bir orandır.

Yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı üzere enflasyon yüksekliği sadece bizde değil bizden 8-10 kat düşük olsa da tüm Avrupa ülkelerinde sorun olmaya devam ediyor. Ancak halkın sağlığı ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi birinci sırada gelen faktör olduğu unutulmamalıdır. Bu bağlamda ilaç krizinin çözümü için gerekli girişimler devlet yetkilileri tarafından yapılmalı ve çözüm yolu bulunmalıdır.

Yukarıda bahsetmeye çalıştığım gibi diyaliz hastası olduğum için ilaç ve sağlık gereçleri ile yakından ilgiliyim. Diyaliz makinalarında kullanılan ve tek seferlik kullanıldıktan sonra atılan malzemelerin neredeyse tamamı ithal gelmektedir. İçinde bulunduğumuz ve düşük faizden yaralanma, devlet desteği alma gibi kolaylıklar varken girişimcilerimize iş alanı hazır durumdadır. Bu malzemelerin yerli yapılması hem paramızın yurt dışına gitmesini önleyecek, hem de diyaliz tedavi masrafını aşağı yönlü hareketlendireceğinden devlet bütçesine katkı sağlayacaktır. Ayrıca özel diyaliz merkezleri de maliyetler açısından zor durumdadır. (Daha önce konu ile ilgili yazı kaleme almıştım.) Yani diyaliz malzemelerinin yerli sanayide yapılması ve sektörün gelişmesi milli bir sorundur ve mutlaka çözülmelidir.

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist