Ekonominin temel kanunu arz ve talep konusudur. Her ürün veya her pazarda olduğu gibi her sektörde bu iki kavram birbirinin ayrılmaz parçasıdır ve bu ayrılmaz ikili günlük yaşamımızda da farkında olmasak da yerini almıştır.
Bir malın arzı satışa sunulan kısmıdır. Yani satışa sunulmayan depoda stoklanmış mallar arz edilmemiş demektir. Toplum olarak hepimiz birer tüketici konumundayız. Mesleğimiz ne olursa olsun yaşadığımız süre zarfında ihtiyaçlarımız süreklidir ve ihtiyaçlarımızı bir şekilde karşılamak zorundayız. Dolayısıyla ihtiyaçlarımızı öncelik sırasına göre satın almak durumundayız. İhtiyaç demişken Maslow’un ihtiyaç teorisine değinmeden geçemeyeceğim. Maslow, ihtiyaçları önem sırasına göre piramit şeklinde sıralamış ve buna göre;
En temel ihtiyaç olarak temel ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyacı, saygınlık ihtiyacı ve kendini geliştirme ihtiyacı olarak beş grupta ele alınmış.
İşte insanlar ihtiyaçlarının önceliğine göre piyasalardan talepte bulunurlar ve arz ve talep burada karşımıza çıkar. Örneğin insanlar gıda ve beslenme ihtiyaçlarını erteleyemezler çünkü yaşamak için beslenmek zorundadırlar. Bunun yanında evlerinin badana ihtiyacı varsa bütçelerine göre erteleme yoluna gidebilirler.
Herhangi bir mal veya hizmetin satılabilmesi için o malın piyasadan talep edilmesi yani ihtiyaç duyulması gerekir. Hiçbir tüketici ihtiyacı olmayan veya kendisine fayda sağlamayan bir ürünü fiyatı ne kadar ucuz olursa olsun satın almaz. Dolayısıyla ürün satış fiyatını da üreticiler veya satıcılar belirleyemez. Üretiminiz veya sattığınız mal ne kadar kaliteli olursa olsun alıcılar tarafından talep edilmesi gerekir. Bu bağlamda mal fiyatının da alıcı ve satıcı birlikte belirler ve her ikisine de fayda sağlayacak bir noktada buluşurlar, bu noktada malın veya hizmetin fiyatı oluşmuş demektir.
Ülkemizde rekabet koşulları ise genelde fiyat rekabeti olarak uygulanmaktadır. Bazı sektörlerde fiyat belirlenirken rakiplerin fiyatı baz alınmaktadır ve bu tutum son derece yanlıştır. Çünkü her malın bir maliyeti vardır ve maliyet muhasebesi kuralları geçerli olmalıdır. Kalite ve hizmet rekabeti fiyat rekabetinin arkasından gelmemelidir.
Bir üretici, ürününü 5 TL ye satmaya razı iken pazara çıktığında 6 TL’den müşteri bulabiliyorsa aradaki 1 TL üretici rantıdır. Aynı şekilde bir alıcı bir ürünü 5 TL ye almaya razı iken 4 TL ye satın alabiliyorsa bu da iktisatta tüketici rantı olarak adlandırılır.
Arz ve talep konusuna dönecek olursak; örneğin Antalya sebze haline üreticiler tarafından getirilen günlük domates miktarının 20 ton olduğunu varsayalım. Her gün 20 ton domates geldiği zaman fiyat değişmeyecektir. Çünkü arz ve talep dengesi sağlanmış demektir. Ancak 20 ton yerine 30 ton domates geldiği gün arz fazlası oluşacağından domates fiyatı o gün için düşecektir. Aynı şekilde 20 ton yerine 10 ton domates geldiği gün ise talebi karşılayamayacağı için talep fazlası olacak ve fiyat yükselecektir.
Yukarıda anlatmaya çalıştıklarımı günümüz koşullarına göre değerlendirirsek; Antalya sebze halinde 12 TL ye satılan domates İstanbul’da marketlerde 29 TL ye nasıl çıkıyor? Ne kadar nakliye vs. ödenirse ödensin bu denli yükselişe sebep nedir bilemiyorum. Yıllardır gündemde olan hal yasası bir an önce çıkarılmalı ve astronomik farklılıklar ortadan kaldırılmalıdır. Fiyatların artması sadece gıda ürünlerinde değil diğer temel ürünlerde de kendini göstermektedir. Ancak burada dışa bağımlılığımız, salgın virüs konusu da göz ardı edilmemelidir.
Saygılarımla
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist