Yaklaşık bir yılı aşkın bir süreden bu yana hepimiz ekonomi ile ilgilenmeye, ekonomik terimleri öğrenmeye başladık ve neredeyse hepimiz ekonomist olduk. Ergün hepimiz dolar nereye geldi, her ay enflasyon ne kadar oldu, faizler düştü mü, ekonomik büyüme ne kadar, dış borçlar kaç dolar gibi gelişmeleri izlemekten kendimiz alamaz olduk.
Bütün bu olumsuz gelişmelerin sebebi çoğumuz tarafından düşük faiz uygulaması olarak bilinmektedir. Ancak düşük faiz neden uygulamaya kondu? sonuçların yetkililer tarafından bilinmiyordu elbette sonuçlar tahmin edilebiliyordu.
1980 li yılları hatırlayalım. Elinize aldığınız her ürün yabancı bir ülkenin markası yani her şey yurt dışından getiriliyor. Gelen mallar da genellikle düşük kaliteli olduğu için fiyatları da yerliden çok ucuz kalıyor ve yerli sanayicilerimiz yurt dışından gelen mallarla fiyat rekabeti yapamadıklarından dolayı üretim durdurma hatta kepenk kapatma yoluna gidiyorlar. Bu arada cari açık veya dış ticaret açığımız sürekli büyüyor. Çünkü yerli üretim olmadığından ihracatımız çok az ve sürekli ithalat yaptığımızdan dış ticaret açığımız büyüyor. Ülkede ithalat da serbest bırakıldığından koşulları uyan her iş adamı ithalat yapmaya soyunuyor ve kayda değer oranda kazanç sağlıyor. Üretim işletmeleri faaliyet gösteremediğinden veya çok azı çalıştığından dolayı işsizlik de artıyor. Dönemin tek iyi tarafı döviz kurları düşük olduğundan ithal ürünlerin fiyatı veya maliyeti ucuza geliyor. Ancak yukarıda bahsettiğim gibi yerli sanayimiz erimeye devam ediyor. Millî gelirimiz üretim azlığı nedeniyle düşme eğilimine girince fert başına milli gelir de doğal olarak azalma eğilimine giriyor.
İşte hükümet, yukarıdaki ekonomi modelini değiştirebilmek için ülkede üretim kaynaklarını azamiye çıkararak ihracat odaklı büyüme hedefini baz alarak bir ekonomik model uygulamaya çalışıyor. Merhum Prof.Dr. Necmettin Erbakan döneminden başlayarak Sn. Cumhurbaşkanımız tarafından da devam eden faiz karşıtlığı bir türlü uygulamaya girmemişti. Ancak Eylül 2021 de Sn. Cumhurbaşkanımızın ısrarı ile faizler düşürülmeye başlandı. Temel amaç yukarıda belirlenen ekonomik modelin önemli bir parçası gereği sanayicilerimize ucuz maliyetli kredi kullandırarak üretime ve yatırıma teşvik etmekti. Üretim kaynaklarının doğru ve verimli kullanılması ise en başta ihracat artışından dolayı ülkeye döviz girdisi sağlayacak, merkez bankası rezervlerinin yükselmesiyle birlikte döviz kurları kontrol altına alınacak yani gerektiği zaman merkez bankası bankalar aracılığıyla döviz kurlarının yükselmesini önleyebilecek, enflasyon da zaptı rapta altına alınacaktı. Hepimizin bildiği gibi ülkemizde enflasyon döviz kurları ile paralel olarak yürümektedir. İster ithal ister yerli olsun tüm ürünlerin fiyatı döviz kurları baz alınarak belirlenmektedir. Üretimin artması sonucunda ülkede işsizlik de azalacaktır ve üretim çokluğu yaşanacağından arz talep kanuna göre arz fazlalığı nedeniyle fiyatlar da aşağı çekilmek zorunda kalacaktır ve enflasyona olumlu katkı sağlayacaktır. Üretimin ülke ekonomisine sağlayacağı katkılar saymakla bitmez. Yerli ürünlerin piyasaya arz edilmesiyse ithal malların gelişini minimuma indirecek ve yurt dışına paramız gitmeyecektir. Ancak burada en önemli konu, ithal ikame mallarını kendimiz üretmemizden geçiyor. Çünkü bugün ülkemizde üretim için kullanılan hammadde ve ara malların yaklaşık yüzde ellisi ithal yoluyla gelmektedir. Döviz kurları yüksek olunca direk üretim maliyetine eklenmekte olduğundan enflasyonu da yükseltmektedir. Yani ithal ikame ürün üretmeden sorunu çözemeyiz.
İçinde bulunduğumuz dönemde sanayiciye düşük faizle kredi olanakları oluşmadığı gibi bankalar kredi vermek konusunda ketum davranmaktadır. Konuya çözüm olması için zorunlu karşılık oranlarında düzeltme yapılmasına rağmen uygum koşullar bir türlü gerçekleşmemiştir. Bu durumda düşük faiz politikasının bir geçerliliği kalmaıştır. Ayrıca döviz kurlarının yükselmesini önlemek için geçen yıl aralık ayında yürürlüğe konulan kur korumalı mevduat sistemi de soruna çözüm olmamış, dolar kuru 18.50 TL ye dayanmıştır. Burada kur korumalı mevduatın hazineye yükü tartışılmaktadır ve şimdiye kadar vergi muafiyetleri dahil yaklaşık yüz milyon TL hazineye yük getirmiştir. Yıl sonuna kadar da bu meblağ yükselecektir. Ancak kur korumalı mevduat olmasaydı ne olurdu? Dolar 25-30 TL ye çıksaydı sanıyorum domatesi 40 TL ye yemek zorunda kalabilirdik.
Durum böyle iken ülkemiz faiz döviz enflasyon sarmalında olmasından dolayı bırakın uzun vadeyi kısa vadeli plan bile yapılamamaktadır. İşletme bütçeleri alt üst olmuş durumdadır. Tam bir örümcek ağı teoremine uygun bir ortamdayız.
Bizde olduğu gibi tüm dünya ülkelerinde enflasyon problemi mevcuttur ama bizdeki enflasyon oranı Avrupa ülkelerinden 8-10 kat fazladır. Kaldı ki başta ABD olmak üzere tüm Avrupa ülkeleri resesyon ihtimalini gündeme getirmektedir. Onlarda resesyon olması bizim ihracatımızı negatif yönde etkileyecektir.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist