Yıllardan bu yana tartışılan emeklilik yasası ve emekli hakları son günlerde tekrar gündem oldu. Emeklilik yasasında köklü değişiklikler yapılacağı, kadınlarda 65, erkeklerde 67 yaş koşulu ve prim gün sayılarının da yeniden değerlendirileceği yazılı ve görsel basında yerini almaya başladı.
Bilindiği üzere ülkemizde 16 milyon emekli mevcut ve her yıl sayı gittikçe çoğalmaktadır. Konunun en kötü yanı emeklilik, bedeli peşin ödenen bir hak olduğu halde her dönem bütçeye külfet getirdiği ve bu sebeple emeklilerin açlık sınırının ve asgari ücretin altında kaldığı ve sefalete mahkûm edildiği gerçeğidir. Yap işlet devret projelerine taahhüt edilen para ile torunlarımız borçlu hale getirildi, bazı büyük şirketlerin 680 milyar TL civarında vergi borcu silindi, devlet harcamaları zaten başlı başına problem iken emekliye gelince bütçenin elvermediği tezinin gerçekle ilgisi yoktur. Daha da ötesi siyasilerin her dönem “emekliyi ve asgari ücretliyi enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz” sözlerini dinlemekten de fazlasıyla bıktık. Boş ve gerçek dışı açıklamalardan ziyade çözüm bekleyen emekliler, pazarlardan çürük meyve e sebze toplamakta, ucuz et, ekmek kuyruklarında soğuk sıcak demeden bekleyerek yaşam savaşı vermektedir. Son yapılan en düşük emekli maaşına seyyanen 2500 TL, geri kalan emeklilere de ocak-haziran dönemi enflasyon toplamı olan %24,73 artış verilmesinin çözüm olmadığı bir gerçektir. Aslında verilen artış zam değil, enflasyon farkıdır. Kaldı ki verilen artış TÜİK in yaptığı haksız ve yanlış değerlendirmelere göredir. Bildiğiniz üzere geçtiğimiz günlerde ekonomim gazetesi yazarı Sn. Alaattin Aktaş’ın ortaya çıkardığı TÜİK in enflasyon hesaplamalarında baz aldığı değerlerin gerçekle ilgisi olmadığı aşikardır. Doktor muayenesi 35TL, yurt kirası 457 TL, ev kirası 5500 TL gibi saçma fiyatlar baz alınarak enflasyon hesaplamaları yapılmış. Bunun gerçekle ilgisi olmadığı hepimiz tarafından bilinmektedir.
Bundan yaklaşık 20 yıl öncesine baktığımızda en düşük emekli maaşı asgari ücretin 1,5 katı idi. Yapılan katsayı değişiklikleri nedeniyle günümüzde en düşük emekli maaşı asgari ücretin yaklaşık%60 ı civarına kadar düşmüştür. Öncelikle 2000 yılından önce emekli olanlar ile 2000 yılından sonra emekli olanların katsayı farkı neredeyse iki katıdır. Kamuoyunda yıllardır ara sıra gündeme gelen ve intibak yasası olan bu haksızlık bir an önce giderilmelidir. Daha sonra ise 2008 yılında yapılan katsayı değişikliğinden sonra emekliler daha beter duruma gelmişler ve sürekli açlık sınırının altında maaş almışlardır. Açlık sınırının 26000 TL ye dayandığı günümüzde bırakın en düşük emekli maaşını asgari ücret bile bu rakamın altında kalmıştır. Ülkemizde çalışan nüfusun yaklaşık %40 kadarı asgari ücretle çalışmaktadır. Avrupa ülkelerinde bu oran %5 civarındadır. Emekli sayısı da eklendiğinde neredeyse toplam nüfusumuzun yarısı açlık sınırının altında yaşam savaşı vermektedir.
İşgücüne katılma yaşı 15-64 olduğu gerçeğinden bakıldığında emeklilik yaşının yükseltilmesi normal karşılanabilir. Ancak yeni yasadan önce mevcut emekli haklarının verilmesi öncelikli olmalıdır. Türkiye’de emeklilik yaşı gerçekten düşüktür ve 45 civarındadır. Hâlbuki bir kişi 65 yaşına kadar sağlığı müsaade ettiği sürece çalışmalı, üretime katkıda bulunmalıdır. Konuya bu açıdan bakıldığında taslak doğru okunabilir ama dediğim gibi önce mevcut emekli haklarının verilmesi elzem olmalıdır.
Konu ile ilgili hükümetten gelen açıklama aşağıdadır;
AK Parti Grup Başkanı Abdullah Güler, en düşük emekli aylığının 12.500 liraya yükseltilmesini de içeren vergi paketi TBMM Başkanlığına sunulurken yaptığı açıklamada emeklilik sistemiyle ilgili kapsamlı değişiklik yapılacağını söyledi. Güler, “Önümüzdeki dönem inşallah emeklilik sisteminde daha dengeli, adil bir uygulamayı hayata geçirmemiz gerekiyor. Bunun için bir gelir kalemi oluşturmak lazım. Bütçe disiplinini bozmadan bir sistem inşa etmek lazım. O konuda da çalışmalarımız devam ediyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı önümüzdeki dönemlerde enflasyonun ciddi oranda düşmeye başlaması ve hem enflasyonla beraber bütçe disiplinini de elden bırakmadan bu konuda sabit gelirli vatandaşlarımızın gelirlerini artıracak, enflasyona ezdirmeme noktasında gayretimiz ve çabamız devam edecektir” dedi.
Sonuç olarak asgari ücrete de enflasyon farkı kadar zam verildikten sonra en düşük emekli maaşı asgari ücrete eşitlenmeli ve her ay TÜİK tarafından açıklanan TÜFE oranı baz alınarak değerlendirilmelidir. Aksi halde her dönem olduğu gibi emekliler enflasyonun altında ezilmekten kurtulamayacaklardır.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar