Türk dil kurumunun sözlüğünde mutluluğun tanımı şöyle yapılmıştır: Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, mut (I), ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık, saadetlilik.
Hepimiz hayat boyunca mutlu olmak için gayret içindeyiz. Bir öğrenci derslerinde başarılı olmakla, bir çalışan görevini en iyi şekilde yerine getirmekle, bir öğretmen vatansever, çalışkan, yararlı öğrenci yetiştirmekle, bir doktor hastasını en iyi biçimde tedavi etmekle, bir mühendis yaptığı buluşlarla, bir anne veya baba çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmekle mutlu olacaktır. Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere “en iyi” kavramını çok kullandım. Yani mutluluğun tanımında “en iyi” olmak esası öne çıkıyor. Aynı şekilde bir iş adamı işini en verimli şekilde büyütmekle, bir üretici üretim yaptığı ürünlerin kalitesi ve pazarda en yüksek değeri elde etmesinden mutlu olacaktır.
Bir aile düşünelim. Çalışanlar optimal çalışma ortamı, en yüksek gelir elde etmek, bir ev ve araba sahibi olmak, en iyi beldelerde tatil yapmak, çocuklarını en iyi okullarda okutmak ve iyi bir meslek sahibi yapmak, en güzel yerlerde ikamet etmek amacını taşır ve bu amaca ulaşmak için sürekli gayret içindedirler.
Dünya Mutluluk Endeksi raporu da 10. yılını doldurdu ve bu yıl da dünyanın en mutlu ülkeleri arasında ilk sıralarda İskandinav ülkeleri yer aldı. Listede alt sıralarda bulunan Türkiye ise bu yıl 8 basamak daha geriledi. Yaklaşık 150 ülke genelinde yapılan anketler ile bölge halklarının mutluluk algıları tespit ediliyor ve söz konusu rapor bu şekilde hazırlanıyor.
Mutluluk Maslow! ‘un ihtiyaç teorisinde belirtildiği gibi en temel ihtiyaçlardan başlayarak sırasıyla diğer gereksinimlerin sağlanmasıyla elde edilecektir.
Konumuza gelecek olursak mutluluk ve ekonomi birbirine bağımlıdır. Yani ekonomimizin iyi olması mutluluğu da pozitif yönde etkileyecektir. Dünya mutluluk endeksi hesabında bu yıl 8 basamak geriye düşmemizin sebepleri ne olabilir. Gelin birlikte ülkemizin genel ekonomik durumuna kısaca göz atalım;
*Düşük faiz politikasına geçildiği Ağustos 2021 tarihinden bu yana bozulan gelir dağılımı, yüksek enflasyon, hayat pahalılığı nedeniyle halkımızın büyük kısmı fakirleşti. Ve görünürde de yüksek enflasyonun devam edeceği tahmin ediliyor. Yani fakirleşmeye devam edeceğiz.
*2022 Mart ayı Türkiye raporunun verdiği bilgilere göre yapılan bir ankette halkımızın &60 yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi veriyor. Yaklaşık %40’lık bir kesim de açlık sınırının altında bulunuyor Aynı ankete göre iyi olanların oranı %7, çok iyi olanların oranı da %6 olarak belirtilmiş. Ayrıca toplumun %88 i ekonominin kötü olduğunu ifade etmiş. Bu sonuçların yorumu ise oldukça düşündürücüdür. Çünkü toplam nüfusumuzun %13 lük kısmı maddi problem yaşamıyor veya ekonominin kötü gidişatından hiç etkilenmiyor demektir. Diğer yanda ise toplam nüfusumuzun %87 si hayat pahalılığıyla mücadele etmektedir.
*Genel tabloya bakıldığında enflasyon kontrolden çıkmış, işsizlik artmış ve halkımız geçim sıkıntısını artıkı iyice hisseder duruma gelmiştir. Pazarlarda artık sebze ve meyve alımları kilo ile değil tane ile yapılmakta, ucuz ekmek alabilmek için saatlerde halk ekmek önlerinde sura beklenmekte, geleceğe dair plan ve program yapılamaz hale gelmiştir.
*Ülkemizde genç nesil gelecek kaygısı yaşamakta ve yurt dışına çıkıp orada çalışma koşullarını araştırma içine girmiştir ve beyin göçü hızlanmıştır.
*Dış ilişkilerimize değinecek olursak; dış borcumuz 453 milyar dolara ulaşmış, yıl sonu cari açığımız ise 40 milyar dolar olacağı tahmin edilmekte, bu yıl içinde ödememiz gereken dış borç miktarı ise 170 milyar dolardır. Yani bu yılın sonuna kadar 170+40 =210 milyar dolar paramız olması gerekir. Ancak merkez bankası rezervlerimiz -40 milyar dolar ve CDS risk primimiz 600 puan seviyesinde bulunuyor. Diğer ülkeler %2,5-3 faiz ile borçlanırken biz ise bu orana %6 CDS primi ilave etmek zorunda olduğumuz için %8,6 ile borçlanabiliyoruz. Peki dolar ihtiyacımızı nasıl karşılayacağız sorusunun cevabı ise ihracatı arttırmak ve bunun sonucunda da ülkemize döviz kazandırmaktan geçiyor. Özellikle ithal ikame malların üretimine ağırlık verilmelidir. Hükümet bu amaçla 100 milyar ihracatçıya,50 milyar da turizme olmak üzere toplam 150 milyar Tİ %9 faizli, iki yıl ödemesiz devlet desteğini uygulamaya sokmuştur ve son derece doğru ve faydalı olacak bir karardır. Çünkü ülkenin kalkınması üretime bağlıdır. Önümüzdeki süreçte gerekli parayı bulamaz isek döviz kurları yükselme eğilimine girebilir.
*Diğer taraftan komşularımızdaki olumsuz gelişmeler nedeniyle ülkemize sığınan yabancıların sayısı 4-5 milyon civarındadır. Bir yerde bunların ihtiyaçlarını da biz karşılıyoruz ve milli gelirden pay alıyorlar.
*Dolarizasyonu önlemek için hayata geçirilen kur korumalı mevduat sistemi, ilk 3 ayda hazineye 11,8 milyar TL. ek yük getirmiştir ve yıl sonunda bu rakamın 50 milyar TL olacağı tahmin edilmektedir.
*Bir taraftan devam eden Rusya-Ukrayna savaşı da ekonomimizi olumsuz etkilemiş en başta buğday ithalatımızın sıkıntıya girmesi nedeniyle ekmek fiyatları artış eğilimine girmiştir. Dışa bağımlı olduğumuz enerji ve doğalgaz fiyatları ise zamdan etkilenecektir.
Sonuç olarak yukarıda saymaya çalıştığım ekonomik sorunlar çözülünce millet olarak mutlu olacağız.
Yorum sizin
Saygılarımla
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist