Deprem, ülkemizin tartışılmaz bir gerçeğidir. Çünkü deprem bölgesinde bulunuyoruz ve bunu defalarca yaşadık. Ancak yeterli seviyede önlem alındığını söylemek epeyce zordur. Sadece deprem değil, su baskınları, heyelan, yangın gibi doğal afetler konusunda da yeteli bilgi sahibi olduğumuzu söylemek, bu olaylar hakkında hazırlıklı olduğumuzu bilgi sahibi olmadığımız için alınan önlemlerin artırılması okullarda ders olarak okutulması gerekir.
Yaşadığımız sel felaketleri, orman yangınları sonucunda kaybettiğimiz önemli değerlerin yanı sıra milyarlarca liralık da maddi kayıplarımızın olduğu bir gerçektir.
Geçtiğimiz günlerde ülkemizde deprem tatbikatı yapılacağı ve bu sırada neler yapmamız gerektiği gerek yazılı gerek görsel basında eğitim verilmeye başlandı ve sık sık tekrarlandı. Ancak bazı kimselere uyarı mesajı ya geç geldi ya da hiç gelmedi. Düzce depreminin 23. Yılında uygulamaya konulan bu tatbikat en azından konunun önemi açısından eksikler de olsa yararlı bir uygulama olmuştur ve daha sık periyotlarda yapılmalıdır.
Ülkemizde maalesef binalarımızın birçoğu depreme dayanıksız olduğundan yıllar önce başlatılan kentsel dönüşüm projesi devam etmekte olup birçok bina yenilenerek deprem yönetmeliği standartlarında yeniden inşa edilmiştir. Ancak yapılan değişim yeterli değildir ve yazılı ve görsel basından öğrendiğimize göre sadece İstanbul’da deprem yönetmeliğine uygun olmayan ve değişimi gereken bir milyon içyüz bin bina bulunduğu bilgisi paylaşılmıştır. Öncelikle maddi bakından zengin bölgelerde kentsel dönüşüm rantsal dönüşüm modeline dönüşmüştür. Fakir bölgelerde ise barınma maliyetlerinin yüksek olması, plansız yapılaşma dönüşüm işlemlerini zorlaştırmaktadır.
Kentsel dönüşümün yanında doğal afet toplanma alanları da insan hayatı açısından son derece önemlidir. Bu alanların sadece açık alanlarda değil kapalı alanlar da olması gerektiği kesindir. Çünkü depremin hangi mevsimde olacağı belli olmadığı için barınma sorununu da çözülmesi gerekir.
Çok değerli bilim insanlarımızın yaptıkları çalışmalar sonucunda özellikle İstanbul’da 7 şiddetinin üstünde deprem riski olduğunu sık sık dile getirmelerine rağmen alınan önlemlerin yetersizliği konusunda da olumsuz görüş bildirmektedirler. Ülkemiz deprem gerçeği ile yaşamak zorunda olduğu için bu konuda alınacak önlemler, yapılacak işlemler konusunda eğitimler sıklaştırılmalı, okullarda ders olarak okutulmalıdır. Çünkü insan hayatından daha önemli bir şey yoktur.
Ülkemizde sadece deprem değil, orman yangını, sel felaketi, heyelan gibi doğal afetler de maalesef yaşanmaktadır. Geçtiğimiz günlerde çok katlı bir rezidansın ortasında da yangın çıktığını basından izledik. Buradan anlaşılıyor ki kullanılan malzemeler de insan hayatı için önemlidir. Yangına dayanıksız, sadece göze hitap eden malzeme üretimi ve kullanımı da kontrol altına alınmalıdır. Örneğin yangın yönetmeliğine göre binalarda yangına dayanıklı çelik kapılar ve panik çıkış kilitleri kullanımı zorunludur. Ancak ülkemizde kullanılan panik çıkış kilitlerinin çoğu standartlardan uzak, ışıya dayanıksız olarak üretilmekte veya ithal edilmektedir. Bir panik çıkış kilidi en az 120 dk. Isıya dayanıklı olmalıdır. Bu konuda ülkemizde yönetmeliğe uygun ve hatta Avrupa standartları belgelerine sahip tek firma OMNİ METALUTJİ dir. Çünkü kalite ve standartlardan ödün vermeden ve insan hayatını ön planda tutan firma, gösterdiği üstün başarı ve üretim konusundaki hassasiyeti nedeniyle birçok ülkeye ihracat yapmaktadır ve ülke genelinde de her geçem gün Pazar payını arttırmaktadır. İthal ikame ürün üretimini ön planda tutan ve panik çıkış kilitleri konusunda dünya markası olmayı hedefleyen OMNİ METALURJİ gibi işletmeler devlet tarafından desteklenmelidir. Çünkü hükümetin uygulamaya koymaya çalıştığı üretim ve ihracat odaklı büyüme hedefine uygun ve ithal ikameye dayalı ürünler üretmektedir.
Ülkemizde yangın kapısı ve uygulamalarına baktığımızda yönetmeliğe uygun olmayan birçok yapıyı görmemiz zor değildir. Maliyeti düşürmek için standartlara uygun olmayan malzeme kullanımı insan hayatını tehlikeye atmaktadır. Özellikle spor salonları, büyük siteler, öğrenci yurtları, oteller gibi insanların yoğun olduğu topluluklarda konunu önemi açıktır. Bu konuda denetimler arttırılmalı yönetmeliğe uygun olmayan sistemlere engel olunmalıdır.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist