Sadece yolları birbirine bağlayan bir altyapı projesi değil, dijital bir İpek Yolu
Nail OLPAK
DIŞ EKONOMİK İLİŞKİLER KURULU (DEİK) BAŞKANI
DEİK bünyesindeki 148 iş konseyimiz, Türk özel sektörünün yurt dışı açılımlarında katalizör görevi görüyor. Türkiye’nin ticari diplomasi alanındaki başlıca aktörü olarak, yayımladığımız “Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi: COVID-19 Salgını Sonrası Dönemde Türkiye için Fırsatlar, Riskler ve Öneriler” başlıklı raporumuzla küresel ekonominin, salgın ve jeopolitik kırılmalar nedeniyle derin bir belirsizlikler dönemine girdiği bir dönemde dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Çin ile ilişkilerin daha yapıcı ve dengeli bir şekilde geliştirilmesi için kapsamlı bir yol haritasını sunuyoruz.
DEİK/Türkiye-Çin İş Konseyimiz ve Lojistik İş Konseyimizin inisiyatifiyle Atlı Global danışmanlık firması iş birliğinde hazırladığımız raporda, Çin ile ekonomik ilişkilerin ve ‘Kuşak ve Yol Girişimi’nde yer almanın Türkiye için sağlayabileceği faydaya odaklandık. Raporda, bu faydanın hayata geçirilebilmesi için nasıl bir yol izlenmesi gerektiği ve Çin ile iş yapmanın risklerine de vurgu yapılarak, bu risklerin etkin bir şekilde yönetilmesi gerekliliğine dikkat çekiliyor.
Asya Pasifik Bölgesi’nin en büyük ekonomisi Çin, ithalatımızda 1. ihracatımızda 15. sırada yer alıyor ve toplam dış ticaret açığımızın yaklaşık yüzde 40’ını oluşturuyor. DEİK/Türkiye-Asya Pasifik İş Konseyleri kapsamındaki 17 ülke ve 2 bölge ile olan ticaret açığımız ise toplam dış ticaret açığımızın yüzde 73.9’una varıyor. Asya ile ticaretimizin dengelenmesi, ülkemizin toplam ticaret açığının da dengelenmesi açısından büyük önem teşkil ediyor. Asya Pasifik Bölgesi’nin dış ticaret üstünlüğünü; Asya’nın tedarik zincirinde teknoloji ve AR-GE alt yapısına dayanan politikaları ve bölgesel ekonomik entegrasyona dönük mega proje girişimleri ile açıklamak mümkün. Yani, bir yandan daha değerli olanı üretme, bir yandan da bunun için pazar oluşturma çabaları başarıyı da beraberinde getiriyor.
2020 yılında Güneydoğu Asya’da bulunan 10 ülkenin oluşturduğu ASEAN, aralarında Çin’in de bulunduğu 5 Asya ülkesinin katılmasıyla dünyanın en büyük serbest ticaret bloğunu oluşturan “Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık-RCEP” anlaşmasına imza attı. DEİK olarak Türkiye-Asya Pasifik İş Konseyleri bünyesinde oluşturduğumuz ASEAN ve Kuşak ve Yol Girişimi’ne yönelik Çalışma Grupları aracılığıyla bölgedeki tüm gelişmeleri yakından takip ediyor ve iş insanlarımızı bilgilendirmek üzere faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Raporun çıkış noktası, Çin’in güçlenen ekonomik konumu ile Kuşak ve Yol Girişimi’nin diğer ülkeler için bir taraftan yeni fırsatlar oluşturduğu gibi diğer taraftan uluslararası ölçekte şiddetlenen bir rekabet ortamı ve Çin’e bağımlılığın artmasının getirebileceği kırılganlıklar nedeniyle yeni meydan okumalarla tehditlere de yol açtığı gerçeği bulunuyor.
Bu koşullar altında, Türkiye de dahil olmak üzere tüm ülkeler için esas olan hususun kendi avantajlarını doğru kullanarak ortaya çıkan fırsatlardan azami şekilde fayda sağlamak; ancak aynı zamanda oluşan tehditleri ve riskleri de iyi bir şekilde yöneterek, bunların etkisini asgariye indirmek olduğunun altını çizen rapor, Türkiye için atılması gereken adımları sıralıyor. Kuşak ve Yol Girişimi, sadece birbiriyle bağlantılı havayolları, demir yolları, liman inşaatları kapsamında bir altyapı projesi olarak değil; aynı zamanda iletişim, internet altyapısı, lojistik ve e-ticaret gibi sektörlerin de birbirine bağlanması ile yeni bir dijital İpek Yolu altyapısı olarak daha bütüncül bir perspektifle ele alınıyor. Kuşak ve Yol Girişimi’ni farklı açılardan analiz eden, risk ve fırsatları bilerek hareket eden iş insanlarımızın bu girişimden azami fayda sağlayabileceği düşüncesiyle detaylı bir analiz yapılan ve bu analizin temelinde hedefe yönelik somut politika önerileri ortaya konuluyor.
RAPORDA NELER VAR?
“Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi: COVID-19 Salgını Sonrası Dönemde Türkiye için Fırsatlar, Riskler ve Öneriler” raporumuzun ana bölümleri; “Salgının Kuşak ve Yol Girişimi Üzerindeki Etkisi”, “Kuşak ve Yol Girişimi Üzerinde Ticaret”, “Küresel Lojistik ve Kuşak ve Yol Girişimi”, “Kuşak ve Yol Girişimi Üzerinde Yatırımlar ve Finansman”, “Dijital İpek Yolu”, “Kuşak ve Yol Girişimi’ne Yönelik Risk Analizi”, “Çin’in Bakış Açısından Türkiye” başlıkları altında şekilleniyor. Güncel verilerle desteklenen çalışmanın son bölümünde ise, tüm bu alanlarda Türkiye’nin ilerleme sağlamasına ve Çin ile olan ekonomik ilişkilerine daha dengeli bir hale getirmesine fayda sağlayacak politika önerileri bir liste halinde okuyuculara sunuyoruz.
ÇİN’E İHRACATIMIZI NASIL ARTIRABİLİRİZ?
Türkiye’nin Çin ile olan ilişkilerinde en temel konu Türkiye aleyhine artarak devam eden ticaret açığı olarak gündemde yer alıyor. İkili ticaret ilişkisini daha dengeli bir hale getirmek Türkiye açısından hayati bir öncelik olarak ortaya çıkıyor.
Bu amaç doğrultusunda raporumuzda, yaklaşık 5 bin ihracat kalemini kapsayacak şekilde ürün bazında yapılan analizde Türkiye’nin Çin’e ihracat açısından özellikle tarım ve gıda ürünleri, makina imalat, madencilik, tekstil ve hazır giyim ve kimyasal ürünler alanlarında birçok kalemde henüz yeterince değerlendirilemeyen bir potansiyele sahip olduğu rakamsal verilerle birlikte ortaya konuluyor.
Raporumuzda, tespit edilen yüksek ihracat potansiyeli taşıyan ürünler için ürün bazında pazara giriş ve pazar payı artırma çalışmaları yapılması öneriliyor. Türkiye’nin Çin’e ihraç ürünlerinin mümkün olduğu kadar son mamul ürünler olmasına, yarı mamul ihraç edilecek ise de bu yarı mamuller ile Çin’de üretilecek son mamullerin daha sonra Türk ihracatçısına başka pazarlarda rakip olmamasına dikkat edilmesi yönünde. Diğer taraftan COVID-19 salgını sonrası dönemde küresel tedarik zincirleri yeniden şekillenirken, uluslararası ölçekte üretim yapan Türk firmalarının tedarik zincirlerini daha sağlıklı kullanabilmelerinin sağlanması ve Türkiye’nin özellikle Avrupalı şirketler için Akdeniz coğrafyasında sadece düşük maliyet değil, yüksek katma değerli üretim kapasitesi ve zengin iç pazarıyla bir üretim üssü olarak konumlandırılması da öncelikli olan konular olarak ele alınıyor.
Raporumuzda, Türkiye’nin ihracatının yanı sıra Çin’den yaptığı ithalata da dikkat çekiliyor. Türkiye’nin Çin’den yapmakta olduğu ithalat, her ne kadar oluşturduğu açık üzerinden ülke ekonomisi üzerinde bir baskı yaratsa da bu ithalatın bir kısmı Türkiye ekonomisine fayda sağlayan ara mamuller ve girdilerden oluşuyor. Diğer yandan tedarik zincirleri üzerinden Türk firmalarının ve üçüncü ülkelerden firmaların Çin’de imal ettikleri ürünler de ülkemize geliyor. Bu koşullar altında DEİK’e göre öncelikle Çin’den yapılan ithalatta Türkiye’nin ülke ekonomisine katkı sağlayan ara mamul, girdi ve yatırım malları ithalatı korunurken, başta tüketici ürünleri olmak üzere üretimi ülke içerisinde ikame edilebilecek ürünlerin Türkiye’de üretilmesinin teşvik edilmesi önem kazanıyor.
BÜYÜK ÖLÇEKLİ STA’LAR KÜRESEL TİCARETİN ÇEHRESİNİ DEĞİŞTİRİYOR
Son dönemlerde dünya genelinde imzalanan büyük ölçekli serbest ticaret anlaşmaları (STA), küresel ticaretin çehresini değiştiriyorlar. Raporumuzda, Türkiye’nin de bu değişime hazır olması gerektiği uyarısında bulunuyor. Türkiye’nin dahil olmadığı, Asya-Pasifik bölgesinde Çin dahil 15 ülkeyi içeren RCEP Anlaşması bu anlamda dikkatle ele alınması gereken bir gelişme. Türkiye’nin RCEP ülkelerine yaptığı ihracat, ilgili ürünlerin bir kısmını alıcı ülkeler artık diğer RCEP ülkelerinden vergisiz olarak alabilecekleri için olumsuz olarak etkilenecek. Türkiye bu duruma hazırlıklı olmalı, ihracattaki olası kaybı telafi etmek ve ihracat hacmini daha ileri seviyeye taşıyabilmek için RCEP bölgesinde değişen talep ve tercihlere karşılık verebilecek şekilde ürünlerini çeşitlendirebilmeli ve rekabetçi olarak katma değeri artırabilmeli. Raporumuzda, RCEP ülkeleri ile Türkiye’nin halen yürürlükte olan serbest ticaret anlaşmaları (Güney Kore, Malezya, Singapur), diğer ülkelere giriş için de bir avantaj sağlayacağına dikkat çekilirken, bu anlaşmaların Asya ülkelerine yönelik olarak sayısının artırılmasının ve bununla birlikte AB ile mevcut Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, ticaret seviyelerinin korunması ve daha da ileriye taşınabilmesi için önemli olduğu vurgulanıyor.
LOJİSTİK İMKANLARINI GÜÇLENDİRMEK…
Çin’in öncülüğünde sürdürülmekte olan Kuşak ve Yol Girişimi, temelinde kara ve deniz hatları üzerinden Çin’den Avrupa’ya kadar uzanan bir kuşak içerisinde yapılacak yatırımlarla lojistik altyapısının güçlendirilmesini amaçlıyor ve daha güçlü bir lojistik altyapısı ile ilgili ülkeler arasındaki bağlantıların güçlendirilerek taşımacılığın ve ticaretin daha verimli bir şekilde yapılması hedefleniyor.
Bu hedef, COVID-19 salgını nedeniyle ciddi kırılganlıkların ve darboğazların yaşandığı sınır ötesi lojistik ve ticaret alanlarında, salgın sonrası ekonomik toparlanma süreci için önem taşıyor. Raporumuzda, belirtildiği üzere Türkiye de kıtaları birbirlerine bağlayan coğrafi konumu sayesinde Kuşak ve Yol Girişimi için merkezi bir konumda yer almakta olduğu gibi girişimin sunduğu imkanlar da Türkiye’nin kendi sürdürülebilir ekonomik kalkınma hedefleriyle uyumlu durumda. Kuşak ve Yol Girişimi’nin bu anlamda Türkiye’nin kendi sınırları içerisindeki ulaştırma ve lojistik altyapısının özellikle demiryolları, limanlar, intermodal taşımacılık altyapısı ve lojistik merkezleri gibi unsurlar üzerinden güçlendirilmesini sağlayabileceği gibi yakın coğrafya ile ulaştırma ve lojistik bağlantılarının kuvvetlendirilerek ülkemizin kendi bölgesinde bir lojistik merkezi haline getirilmesine de katkıda bulunabileceği öngörülüyor. Bahsi geçen bu hedefler doğrultusunda Türkiye’deki demiryolu ve liman projelerinin Çin tarafına daha etkin bir şekilde tanıtımı ve bu firmaların söz konusu projelerde her iki taraf için de uygun koşullarda yer almalarının sağlanması; Kuşak ve Yol Girişimi güzergâhı üzerindeki ülkelerle gümrük süreçlerinin uyumlulaştırılması, hızlandırılması ve prosedürlerin dijital ortama taşınması; limanların demiryolları ile bağlantılarının sağlanarak kombine taşımacılık kapasitesinin artırılmasına yönelik projeler geliştirilmesi; Çin’in lojistik merkezleri konusundaki deneyiminden Türkiye’de kurulacak olan merkezlerde faydalanılması ve aynı zamanda Çin’de Türk ihraç ürünlerinin daha etkin bir şekilde tanıtımı sağlanması amacıyla bu ülkede bir Yurt Dışı Lojistik Merkezi kurulması gibi adımların önemli derecede fayda sağlayacağını ileri sürüyor.
TÜRKİYE İLE ÇİN ARASINDA YATIRIM VE FİNANSMAN…
Kuşak ve Yol Girişimi bünyesindeki büyük altyapı projeleri ve onun da ötesinde Türkiye’nin Çin ile kurmuş olduğu ya da gelecekte kuracağı yatırım ve finansman ilişkilerinin tamamı, risk-getiri ve fayda-maliyet dengelerinin makul bir şekilde oluşturularak muhafaza edinmesini gerektiriyor. Çin, Türkiye açısından önemli bir dış yatırım ve finansman kaynağı olabilir; ancak bunun için bu ilişkilerin karşılıklı fayda prensibi doğrultusunda ve sürdürülebilir bir şekilde tesis edilmesi gerekiyor. “Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi: COVID-19 Salgını Sonrası Dönemde Türkiye için Fırsatlar, Riskler ve Öneriler” raporu bu amaç doğrultusunda Çin’in yurt dışı yatırımlarında ağırlıkta olan ve Türkiye’nin de ekonomik kalkınması açısından önem taşıyan, enerji, telekomünikasyon, makine imalat, otomotiv gibi sektörlerde Türkiye’de yatırım yapmanın getirileri ve bu anlamda sağlanan avantajlar Çin tarafında oluşacak talebi beklemeden, Çinli firmalara bire bir görüşmeler vasıtasıyla anlatılması gerektiğinin altını çiziyor. Rapor, Çin’den Türkiye’ye yatırım akışlarının artırılmasına yönelik bu tür girişimlere ek olarak gelen yatırımların ülkemiz ekonomisine sadece sermaye girişi değil, aynı zamanda teknoloji transferi, know-how paylaşımı gibi alanlarda da katma değer sağlamasını ve tüm bu akışların temelini oluşturan finans ilişkilerinin de sürdürülebilir bir şekilde devam ettirilmesini de Türkiye’nin Çin ile ilişkilerinin daha dengeli bir şekilde geliştirilmesini sağlayacak hususlar olarak ön plana çıkartıyor.
EKONOMİK BAŞARI İÇİN TÜM PAYDAŞLARA İHTİYAÇ VAR
“Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi: COVID-19 Salgını Sonrası Dönemde Türkiye için Fırsatlar, Riskler ve Öneriler” raporumuz, Türkiye’nin Çin ile olan ilişkilerini daha dengeli bir hale getirebilmesi için ekonomimizin tüm paydaşlarına hitap edecek bir şekilde ve bilimsel veriler ışığında somut öneriler getiriyor. COVID-19 salgını sürecinde yeniden şekillenen, salgına yönelik önlemler çerçevesinde devam eden kısıtlamalar ile artan jeopolitik riskler nedeniyle derin belirsizlikler yaşayan bir küresel ekonomi içerisinde Türkiye için Çin ile ekonomik ilişkilerini geliştirmek ve Kuşak ve Yol Girişimi’nde karşılıklı fayda prensibinden uzaklaşmadan aktif bir katılımcı olmak mutlaka değerlendirilmesi gereken; ancak beraberinde belirli riskleri de getiren bir konu. Bu alanda mevcut olan potansiyel tüm farklı boyutları ile analiz edilmekte ve hayata geçirilip ülke ekonomimize fayda sağlayacak şekilde sonuçlar üretebilmesi için ne yapılması gerektiği anlatılıyor. Burada en büyük görev kime düşüyor? Raporumuzdan önemli hususu alıntılamakta fayda var: “Türkiye açısından Çin ile daha sağlıklı ve daha dengeli ekonomik ilişkiler kurmak, sadece devletin ya da tek bir paydaşın girişimiyle değil, tüm paydaşların iş birliği ve eigüdümü ile mümkün olabilecek.”
ÇİN’İN DİJİTAL TİCARET PLATFORMLARINDA TÜRK FİRMALARI DAHA AKTİF OLMALI
Dijitalleşme, COVID-19 salgınından önce de gündemde olan; ancak yaşanan bu süreçte artık hayati bir öncelik, ulusal ekonomilerde ve küresel ekonomide yaşanan değişimin temel bir unsuru haline gelen bir konu. Çin’in dijital teknolojilerde son dönemde yapmış olduğu atılım ve 5G, nesnelerin interneti ve yapay zeka gibi yenilikçi alanlarda dünyada öncü konuma gelmiş olması, aynı zamanda bu konumunu Dijital İpek Yolu konsepti ile Kuşak ve Yol Girişimi üzerinden de değerlendirerek, ilgili ülkelerle dijital altyapılarının geliştirilmesine ve dijital ticaret hacimlerinin artırılmasına yönelik çalışmalara ağırlık vermesi, Türkiye de dahil olmak üzere tüm bu ülkeler için kendi ekonomilerinin dijitalleşmesine bir katkı sağlama imkanı sunuyor.
Dijital İpek Yolu, bir taraftan Çin ekonomisinin içerisinde bulunduğu, rekabet gücünü artık düşük maliyetten değil yüksek katma değerden ve teknoloji içeriğinden sağlamayı amaçlayan yapısal dönüşüm süreci ile de uyumlu bir vizyon sunarken, diğer taraftan COVID-19 salgınıyla birlikte hayatın her alanında dijitalleşmeye talebin arttığı dünya genelindeki koşullara da karşılık veriyor Dijital İpek Yolu ile Kuşak ve Yol Girişimi genelinde dijital bağlantıların güçlendirilmesi, bununla birlikte Çin’in ürettiğin teknolojilerin ilgili ülkeler genelinde daha yaygın kullanımının sağlanması amaçlanıyor. Türkiye’nin ekonominin her alanında dijitalleşme çabalarına katkı sağlanması açısından Çin firmalarının yatırım talepleri değerlendirilirken teknoloji yoğun özellik taşıyan projelere ağırlık verilmesini, dijital ekonominin teknolojik altyapısının ve yazılım tarafının güçlendirilmesine yönelik iş birliği yapılmasını ve Çin’in büyük dijital ticaret platformlarında Türk firmalarının daha aktif bir şekilde yer almalarının sağlanmasını öneriliyor.
ÇİN, TÜRKİYE’Yİ NASIL GÖRÜYOR?
Türkiye’nin Çin ile ekonomik ilişkilerini geliştirebilmesi, bu iki ülkeden şirketlerin daha fazla ortak projelere imza atabilmeleri için tarafların birbirinin daha iyi tanıması gerektiği sıklıkla dile getirilen bir konu. Bu anlamda Türkiye’nin Çin’e nasıl yaklaştığı kadar Çin’in de Türkiye’ye nasıl yaklaştığı, Türkiye’yi Kuşak ve Yol Girişimi üzerinde nasıl gördüğü önem kazanıyor. Son dönemlerde Çin basınında Türkiye ile ilgili çıkan yazılarla Çinli akademisyenlerin Türkiye ile ilgili çalışmaları incelendiği gibi farklı alanlardan 30’un üzerinde Çinli yetkili ile yapılan bire bir mülakatlar üzerinden, Çin’in ve Çinlilerin Türkiye’yi nasıl gördükleri ortaya konuluyor.
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Türkiye ile ilgili beyanatları Çin yönetiminin Türkiye’yi yükselen bir pazar ve Kuşak ve Yol Girişimi güzergahı üzerinde köprü konumunda olan bir ülke olarak gördüğünü ortaya çıkarıyor. 2019 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Çin’e gerçekleştirdiği resmi ziyaret kapsamında yapılan görüşmelerde Devlet Başkanı Xi, hem Çin hem de Türkiye’nin büyük gelişmekte olan ülkeler olduğuna dikkat çekmiş ve iki taraf için stratejik iş birliğini güçlendirmenin önemini vurgulamıştı.
Xi’ye göre: “İki ülke karşılıklı siyasi güveni artırmalı, stratejik iletişimi güçlendirmeli, egemenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğü ile ilgili konularda birbirlerinin temel çıkarlarına ve temel endişelerine saygı göstermeli, Çin-Türkiye stratejik iş birliği ilişkilerinin geliştirilmesi için siyasi temeli sağlamlaştırmalıdır.” “Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi: COVID-19 Salgını Sonrası Dönemde Türkiye için Fırsatlar, Riskler ve Öneriler” raporumuzun sonuçlarına göre, mevcut durumda Çin’in Türkiye’ye yönelik üst düzey devlet söylemi olumlu olduğu gibi akademi ve iş dünyası nezdinde Çin’in Türkiye’nin coğrafi konumuna değer verdiği, Kuşak ve Yol Girişimi’nin sadece Çin’e değil Türkiye’ye de fayda sağlayacağının düşünüldüğü ve belirli sektörlere özellikle vurgu yapıldığı, bununla birlikte bu faydanın artırılabilmesi için her şeyden önce karşılıklı iletişimin güçlendirilmesine ihtiyaç duyulduğu belirtiliyor.
Raporumuzun sonuçları, farklı ülkeler arasında risk seviyelerine göre birer sınıflandırma yapan Çinli ekonomistler genellikle Türkiye’yi orta-yüksek risk grubuna koyuyor ve Türkiye ile ilgili riskler açısından ülke ekonomisinde yaşanan dalgalanmalar ile belirli siyasi ve jeopolitik konuları ileri sürüyorlar. Raporumuz, Çin tarafının Türkiye’yi bir ekonomik ortak olarak nasıl gördüğünün ve bu anlamda ne gibi risklerin oluştuğunun Türkiye’nin üzerinde çalışarak iyileştirme sağlayabileceği alanlar olduğun altını özellikle çiziyor.
ÇİN İLE İŞ YAPARKEN RİSKLERİN DOĞRU YÖNETİLMESİ
Kuşak ve Yol Girişimi, uluslararası kamuoyunda sıklıkla bünyesinde barındırdığı risklerle de gündeme geliyor. Bu noktada en fazla dile getirilen konular, girişimin esas olarak Çin’e fayda sağladığı, projelerin gerçekleştirildiği ülkelere yeterince getirisi olmadığı ve bu ülkeleri giderek Çin’e daha fazla bağımlı kıldığı; projeler için sağlanan finansmanın projelerin gerçekleştirildiği ülkeler açısından bir borç tuzağı oluşturduğu; süreçlerin yeterince şeffaf olmadıkları ve bu anlamda uluslararası anlamda kabul görmüş standartlara uyum sağlamadıkları şeklinde ortaya çıkıyor. Sonuç olarak Kuşak ve Yol Girişimi dahilindeki büyük ölçekli projeler doğal olarak ekonomik, siyasi ve sosyal açılardan belirli riskler taşıyorlar ve bununla birlikte projelerin Çin öncülüğünde, Çin’in uygulamakta olduğu devlet kapitalizmi modeli doğrultusunda, Çin bankaları ve finans kuruluşlarının sağladığı finansmanla ve yine Çin’in büyük kamu iktisadi teşebbüsleri tarafından gerçekleştiriliyor olması da risk algılarını güçlendiriyor. Diğer taraftan Çin’in uluslararası düzendeki batı egemenliğine karşı meydan okuması, Kuşak ve Yol Girişimi projelerinin bir jeopolitik anlaşmazlığın ortasında kalarak, ilgili tarafl arın ciddi anlamda zarar görmesi tehdidini de ortaya çıkartıyor ve jeopolitik risklerin ciddi bir şekilde arttığı günümüzde bu husus göz ardı edilemeyecek derecede önem taşıyor. “Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi: COVID-19 Salgını Sonrası Dönemde Türkiye için Fırsatlar, Riskler ve Öneriler” raporumuzun temel argümanı, Kuşak ve Yol Girişimi’nin ve genel olarak Çin ile iş yapmanın Türkiye açısından olası faydalarının yanı sıra belirli risklerinin de olduğu ve bu girişimden getiri sağlamanın en temel koşulunun da risklerin doğru olarak yönetilmesi olduğu yönünde.
Bu bağlamda, gerek Türkiye sınırları içerisinde gerçekleştirilecek projeler gerekse Türk firmalarının üçüncü ülkelerde katılım sağlayacakları projelerin ilgili taraflara ve Türkiye ekonomisine asgari risk seviyesinde azami getiriyi sağlayabilmesi açısından tüm paydaşları kapsayan, sadece kısa vadeli değil orta ve uzun vadede de değişebilecek risklerin kontrol altında tutulmasını ve değişen koşullara adaptasyonu sağlayacak bir risk yönetim stratejisi gerekliliğine dikkat çekiliyor.
Bu stratejinin temel unsurları olarak, Türkiye’de gerçekleştirilecek olan Kuşak ve Yol Girişimi projelerinin ve Türk firmalarının üçüncü ülkelerde iştirak edecekleri projelerin mali koşullarının net bir şekilde belirlenmiş ve şeffaf olmalarına dikkat edilmesi, projelerin ülke ekonomisine getirileri konusunda kamuoyunun net ve düzenli bir şekilde aydınlatılması, çevre ve enerji tüketimi konularında sürdürülebilirliğin ön planda tutulması, Türkiye’de gerçekleştirilecek projelerde sosyal risklerin asgariye indirilebilmesi için Çin firmalarının yerel istihdama yönelmelerinin sağlanmasına ağırlık verilmesi gerekiyor.