Türkiye İhracatçılar Meclisi Maden Sektör Kurulu Başkanı Rüstem Çetinkaya, “Avrupa Birliği ülkelerinde tarım, turizm, çevre ve maden hepsi bir arada yapılabiliyor. Tarım veya maden ayrımı yapılmadan ülkeye değer katılıyor. Üzüm bağları, tarım alanları, göller, akarsular, şehir merkezleri ve madenler Avrupa Birliği’nde ülkelerinde aynı bölgeler içinde yer alıyor. Ancak ülkemizde maalesef ki madencilik üzerine yapılan tüm algılar birini seçmek üzerine kurgulanıyor. Birini seçmek zorunda değiliz. İkisini birden, belli kriterlere uyarak bir arada yapabiliriz” diye konuştu.
Avrupa’daki madenlerin tarım, madencilik, çevre ve turizmin birbiriyle ‘siyah-beyaz’ gibi bir ayrım yapılmadan yürütülebileceğinin en büyük kanıtı olduğunu söyleyen Çetinkaya, “Tüm bu faaliyetler birbiriyle iç içe devam ediyor. Zaten madencilik ve tarımın, çatışan değil iç içe olan, birbiriyle sürekli yan yana hareket etmesi gereken iki sektör olduğunu söylüyoruz. Maden ya da çevre diye seçim yapmadan, ikisinin de bir arada yapılabileceğini biliyoruz. Ancak ülkemizde maalesef ki madencilik üzerine yapılan tüm algılar, birini seçmek üzerine kurgulanıyor. Birini seçmek zorunda değiliz. İkisini birden, belli kriterlere uyarak bir arada yapabiliriz” diye konuştu.
“ÖNCE İNSAN, SONRA ÇEVRE, SONRA MADEN DİYORUZ”
Bir ülkenin kaynağı varsa bunun çıkarılması gerektiğini, ülkenin gelişimi için bunun şart olduğunu kaydeden Çetinkaya, “Çin gayrisafi milli hasılasının yüzde 20’sini madenlerden elde ediyor. Rusya’da bu oran yüzde 14. Bir ülkenin bir kaynağı varsa o kaynağı çıkarmak zorundasınız. Ülkemiz doğalgaz, petrol olarak zayıf bir noktada. Bu yüzden ülkenin yeraltı kaynaklarını en verimli şekilde kullanmalıyız. Bir kez daha çağrımızı tekrarlıyoruz. ‘Madencilik ve çevre bir arada olabilir’ diyoruz. Toplumun ve kuruluşların endişelerini bilimsel çerçevede tartışmaya, konuşmaya hazırız. Biz de aynı endişeleri taşıyor, buna göre hareket ediyoruz. Unutulmasın ki çevre duyarlılığı en fazla olan bizleriz. Maden sektörü olarak ‘önce insan, sonra çevre, sonra maden’ diyoruz. İtalya’daki örnekler gibi dünyada bu işin nasıl yapıldığını herkese göstermek istiyoruz. Tüm bunları gördükten sonra madenlere karşı olan ilgili tüm vakıf ve kuruluşlarla birlikte madenciliğin kurallarını beraberce düzenlemek isteriz” ifadelerini kullandı.
Çetinkaya, “Domodossola bölgesi doğa ile iç içe madencilik faaliyetlerinin yapıldığı bir bölge. Şehrin tam ortasında madencilik yapılıyor. Şehirle iç içe olan maden sahalarının hemen yakınından İsviçre Alpleri’nden gelen akarsular geçiyor. Madenin içinde kontrollü bir şekilde patlatma işlemi yapılabiliyor. Bugün İsviçre sınırına sadece 20 dakika mesafede, cennet bir alan içerisinde, şehrin dibinde maden çalışmaları yapılabiliyor. Günde 3-4 kez patlatma işlemi dahi gerçekleştiriliyor. Hatta gittiğimiz başka bir maden sahasında kullanılan kule vinçler, evlerin çatısının üzerinden geçiyordu. Yine Verona yakınlarında Lombardiya bölgesindeki doğa harikası gölün hemen sıfır noktasında bulunan maden ocağının 2035’e kadar ruhsatı olduğunu öğrendik. Maden ruhsatının süresinin dolmasının ardından faaliyetin sona ereceğini düşündük. Ancak Avrupa Birliği’nin Horizon 2020 projesinden hibe kredi alan şirket, faaliyetlerine devam edebilecek. Bu kredinin verilmesinin nedeni ise daha iyi madencilik yapabilmesi” dedi.
İtalya’da yapılan çalışmalarda zeytin ya da mermer kıyaslaması yapılmadığına değinen Çetinkaya, “Avrupa Birliği ve dolayısıyla İtalya’da çevre bilinci çok yüksek. Böyle bir ülkede dahi zeytin ya da mermeri birbiriyle kıyaslamadan ekonomiye katkı sağlanıyor. Maden sahalarında yapılan çalışmaları görüyoruz. Söz konusu bölgeler tüm bu faaliyetlerinin dışında yüzbinlerce turist ağırlıyor. Göllerin, nehirlerin olduğu yerlerde madencilik faaliyetleri devam ediyor. Tonlarca mermer bloklarını taşıyan kamyonlar, şehrin içinden geçebiliyor” dedi.
Dünyada madencilik faaliyetlerinin şehir merkezlerine, tarım alanlarına ve tarihi yerlere yakın alanlarda yürütülebildiğini göstermek istediklerini dile getiren Çetinkaya, “Carrara bölgesi de beyaz mermeriyle meşhur. Carrara aynı zamanda bir turizm şehri. Turizm ve maden faaliyetlerinin bir arada yürütülebildiği bu bölge dünyanın birçok ülkesine yüksek katma değerli ve yüksek fiyatlara ürün satıyor. İtalyan taşı denildiğinde akla ilk burası geliyor. Ve sahilden bakıldığında 20 kilometre boyunca dağlarda, her yerde mermer ocakları görülebiliyor. Livorno bölgesinde de muhteşem bir doğa harikasının içerisinde zeytin ağaçlarının ve üzüm bağlarının çok yoğun olduğu bir bölgede de doğal taş işletmeciliği ve maden faaliyetleri bir arada devam ediyor” diye konuştu.