Ülkemizde düşük faiz yüksek kur uygulamasının başladığı Eylül 2021’den bu yana bozulan ekonomik denge nedeniyle hem ülke olarak dış borçlarımız hem de vatandaş olarak bizim borçlarımız her geçen gün artmaya devam ediyor. Özellikle emekliler başta olmak üzere dar ve sabit gelirlilerin geçim kaynakları yani gelirleri sürekli olarak enflasyon altında ezilmesi, alım gücünün düşmesi, hayat pahalılığının artarak devam etmesi bizleri borç batağına sürüklemekte ve borcu borçla ödeyen vatandaşlarımızın sayısı devamlı olarak artmaktadır.

Borçların bir kısmının ödenememesi nedeniyle yasal takibe alınan kredi kartları da önemli ölçüde çoğaldı. Kredi kartı kullanımının oldukça fazla olması, bankaların kredi kartı vermek için adeta yarışa girmeleri, vatandaşın kart kullanımı konusunda hesapsız davranması sonucu geldiğimiz noktada vahim bir tablo ortaya çıkmaktadır. Yazılı ve görsel basından edindiğim bilgilere göre yasal takibe alınan kişilerin sayısı bu yıl ocak şubat döneminde geçen yılın aynı dönemine göre %55 artarak 334,000 kişiye ulaşmıştır.

Ülkemizde uygulanmakta olan sıkı para politikası gereği kredi kartı kullanımına ciddi kısıtlamalar getirildi ve getirilmeye çalışıyor. Bunun temel nedeni enflasyonun yükselmesine sebep olan faktörlerden birisi olan iç talebi daraltmak yani harcamaları kısıtlamaktır. Ancak başta emekliler olmak üzere dar ve sabit gelirlilerin zaten ihtiyaçlarını ertelediği veya kıt kanaat ederek alışlarını minimuma indirdiği bir gerçektir. Bu durumda temel ihtiyaçlar kredi kartı yardımıyla temin edilmekte iken talep kısıtlaması ile emekli nasıl geçinecek, tenceresini nasıl kaynatacak koca bir soru işareti olarak karşımızda durmaktadır.

Yüksek gelirli vatandaşlarımız için ise değişen bir şey olmayacağı aşikardır. Çünkü harcamalar hesapsız ve son derece rahat yapıldığından kartlara getirilen sınırlama onları etkilemeyecektir.

Öte yandan politika faizlerinin arttırılması sonucu bireysel veya ticari kredilerde faiz oranı yükseldiğinden kredi kullanma ihtimali de neredeyse ortadan kalkmıştır.

Türkiye Bankalar Birliği tarafından yapılan açıklamaya göre, bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı 2024 yılı Ocak-Şubat döneminde 217 bin kişi iken aynı dönem için bireysel kredi borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı ise 203 bin kişi oldu.

2024 yılı Ocak-Şubat döneminde, bir önceki yılın aynı ayına göre bireysel kredi veya bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı yüzde 55 artarak 334 bin kişi oldu.

Risk Merkezi verilerine göre ise Şubat 2024 itibarıyla bireysel kredi kartlarını da içeren bireysel kredilerde tasfiye olunacak alacaklar geçen yılın aynı döneme göre yüzde 67’lik artışla 58 milyar TL’ye yükseldi.

Yüksek enflasyon devam ederken emeklilere verilmeyen maaş artışları, asgari ücrete ek zam yapılmayacağı açıklamaları da önümüzdeki süreçte vatandaşın borç hacminin daha da genişleyeceğine dair önemli bir sinyaldir.

Enflasyonun yüksek seyretmesi durdurulamadığı süre boyunca bizlerin borçtan kurtulması mümkün değildir. Maaş ve ücretlere ne kadar yüksek oranda zam yapılırsa yapılsın çok kısa bir süre sonra hatta daha zamlı maaşlar alınmadan yüksek enflasyon karşısında eriyip gitmektedir. Bunun en mantıklı çözümü özellikle en düşük emekli maaşlarının asgari ücrete eşitlenmesi ve her ay TÜİK tarafından açıklanan TÜFE oranı baz alınarak güncellenmesidir. Aksi halde dar ve sabit gelirlilerin enflasyonun altında ezilmesi sürekli hale gelecektir ve sonucunda halkın yoksulluk oranı artabilir.

Enflasyonun önlenebilmesi için uygulamaya konulan sıkı para politikası doğru bir karadır ama yeterli değildir. Sıkı para politikasının yanında sıkı ve sürdürülebilir maliye politikası da uygulamaya konulması elzemdir. Hazine ve maliye bakanımız Sn. Mehmet Şimşek de harcamaların kısıtlaması yönünde açıklamalarda bulunmaktadır ancak harcama kısıtlamalarının detayı hakkında bilgimiz yoktur.

Emekliye kaynak olmadığı bundan bir müddet önce açıklanmıştı. Son seçimlerin sonuçlarına bakıldığında bunun inandırıcı olmadığı aşikardır. Çünkü yapılan devlet harcamalarının bir kısmı seçinden sonra basına yansımış, ıstakoz yiyen, Maldivler’de tatil yapan ,500 bin TL lik kol saati kullananların yanında zengin ve gösterişli binalar, yapılan seçim harcamaları ve en önemlisi fakirden alınıp zengine verilen kur korumalı mevduat sitemi giderleri ortada iken emekliye kaynak olmaması inandırıcı değildir.

Döviz kurlarının kontrol altına alınması ise ihracatın arttırılması, yabancı ve yerli yatırımların hızlandırılması ile mümkündür. Ancak günümüzde o da zor gözüküyor. Çünkü artan kredi faizleri yatırım maliyetlerini etkilediği gibi enflasyona da negatif katkı sağlamaktadır. Merkez bankası rezervimizin yetersiz kalması da kurların kontrolünü zorlaştırmaktadır. Hâl böyle olunca yıl sonu enflasyon hedefinin gerçekleşmesi de mümkün olmayacak gibi gözükmektedir.

Sonuç olarak her türlü fedakârlık gene milletimize düşecektir ve yoksullaşmaya, borçla yaşamaya devam edeceğiz.

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist-Yazar