Asgari ücret her yılın aralık ayında işçi sendikaları ile çalışma bakanlığı arasında yapılan pazarlıklar sonucu belirlenerek uygulamaya konuyor ve şubat ayında işçilerimiz zamlı maaşlarını almaya başlıyorlar.
Ülkemizde asgari ücretli sayısı çalışan nüfusun %41 iı olan 10 milyon kişinin üzerindedir. Avrupa ülkelerinde ise bu oran %8-10 civarındadır. Yani nüfusumuzun önemli bir kısmı asgari ücretle geçinmek durumundadır.
Geçtiğimiz aralık ayında taraflar arasında yapılan anlaşma gereği Asgari ücret %50 den fazla bir oranda artmış,2825 TL’den 4253 TL ye yükseltilmişti. TÜİK tarafından açıklanan Aralık 2021 enflasyon oranı ise yıllık TÜFE %36,8 olarak açıklanmıştı ve asgari ücrete yapılan %50 nin üzerinde artış, yıllık TÜFE enflasyon oranından yüksek olduğu için toplum olarak bizi sevindirmişti. Çünkü verilen artış oranı yıllık enflasyon oranından %14 fazla idi ve hayat pahalılığıyla mücadele bir nebze olsun kolaylaşacağını ümit ediyorduk.
Emekli maaşları ise yıllık ocak ve temmuz aylarında olmak üzere iki defa yükseldiği için %25-30 seviyelerinde değerlendirilmişti. Tabii ki biz emekliler enflasyonun altında kalan bu artış için hiç de hoşnut olmamıştık. En düşük emekli maaşı da 1500 TL’den 2500 TL ye çıkarılmıştı. Bunun da yetersiz olduğu, en düşük emekli maaşının asgari ücrete eşitlenmesi gerektiğini çeşitli platformlarda dile getirmiştik. Tabii ki değişen bir şey olmadı ama yılın ikinci zammının yapılacağı temmuz ayında konunun ele alınacağı Sn.: Cumhurbaşkanımız tarafından açıklanmıştı.
Bugüne geldiğimizde ise ekonomik dengeler ücretli çalışanlar ve emekliler aleyhine büyük bir değişim gösterdi. Birleşik kamu iş konfederasyonunun Mart 2022 açlık yoksulluk araştırmasına göre, açlık sınırı 5738 TL ve yoksulluk sınırı 11,611 TL oldu. Bu araştırmaya göre açlık sınırı bir önceki aya göre 601 TL, yoksulluk sınırı ise 1029 TL yükseldi. Son bir yılda ise açlık sınırı 2342 TL yoksulluk sınırı 5774 TL arttı. Enflasyon oranı ise Şubat 2022 için TÜİK tarafından TÜFE %54,4 ÜFE de %103 olarak kamuoyuna duyuruldu. Hâlbuki TÜİK in rakamlarına halk olarak inanmadığımız gerçeğini bir tarafa bıraksak bile %55 enflasyon oranı yakın tarihimizde yaşadığımız en yüksek orandır. ENAG adlı bağımsız ekonomi bilim adamlarından oluşan enflasyon araştırma grubunun bulduğu tüketici enflasyonu da %128 idi. Yani nereden bakarsanız bakın mutfak enflasyonumuz %100 ün üzerindedir.
Bu oranlar çerçevesinde baktığımızda aldığımız asgari ücret zammı hele de emekli zammı yaşadığımız yüksek enflasyon karşısında şubat ayında işçilerimizin aldığı ilk maaşları ellerine geçmeden eriyip gitti ve geçim sıkıntısı bu defa zamdan önceki dönemden de zor bir döneme başladı. Emekliler ise daha büyük zarar gördü. Enflasyon önümüzdeki süreçte de yükselmeye devam edecektir ve yıl ortalaması bu gidişle %60-70’i bulacaktır. Çünkü ÜFE enflasyonu %103 tür ve üretici maliyetleri yükselmesine rağmen tüketici fiyatlarına yansıtılamamış ancak önümüzdeki süreçte tüketici fiyatları yükselecek demektir. Bu da enflasyonun yukarı doğru hareketlenmesi anlamına gelir.
Hükümet yetkililerinden bazı kimseler asgari ücretin yeniden değerlendirilmesi konusunu gündeme getirdiler ve hepimiz uygun karşıladık. Ancak çalışma bakanımız Sn.: Vedat Bilgin, yasalara göre asgari ücretin yılda bir görüşüldüğünü ve kamuoyunda tartışmaların son bulması gerektiğini açıkladı. Tabii ki bunu hepimiz hoş karşılamadık ve karşılayamazdık. Akabinde ise Sn. Cumhurbaşkanımız insanlarımızı zor durumda bırakmayacaklarını, yılın ikinci yarısında kendisine sunulacak bilgiler dahilinde konuyu değerlendirebileceklerini açıkladılar.
En başta temel gıda ürünleri olmak üzere yılbaşından bu yana elektrik, doğalgaz, akaryakıt, ulaşım, et ve et ürünleri vd. olmak üzere astronomik olarak zam yapılmayan bir ürün kalmadı desek abartmış olmayız kanaatindeyim. Daha da ötesi Rusya-Ukrayna savaşının getirdiği olumsuz gelişmeler, dışa bağımlı olmamızın sonuçları olarak başka sıkıntılar da yaşamaya başladık. Örneğin Ayçiçek yağı, şeker yokluğu derken sırada un sorununun olduğu yazılıp çiziliyor.
Burada önemli olan asgari ücrete zam yapmak değil alım gücünün yükseltilmesidir. Asgari ücrete 5 katı da zam yapsanız alım gücü olmadıktan sonra bir önem ifade etmez. Hayat pahalılığının önüne geçmek en başta gelen hedeflerimiz arasında olmalıdır.
Enflasyonla baş edebilmemiz ancak ve ancak üretim faaliyetlerinin arttırılması ile mümkün olacaktır. Eskiden tarım konusunda kendi kendimize yeten bir ülke olmamıza rağmen bugün geldiğimiz noktada birçok gıda ürününü ithal etmek durumunda kaldık. Daha da ötesi ithal maliyetimiz çiftçiden aldığımız fiyatın üstündedir. Çiftçilerimiz artan girdi maliyetleri nedeniyle ekim alanlarını kullanamaz duruma gelmiştir. Çiftçinin olmazsa olmazı mazot, işçilik, gübre, ilaç, tohum gibi giderler bir yılda katlanarak artmıştır.
Sonuç olarak çalışan nüfusumuzun büyük kısmı asgari ücretle geçim savaşı vermektedir. Onların sorunlarını çözmek ancak ülkede üretim yapılması sonucu enflasyonun düşmesiyle mümkündür. Asgari ücret ve emekli maaşları yılda en az üç defa enflasyonun üzerinde bir oranla değerlendirilmelidir.
Saygılarımla
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist