Avdagiç, iş dünyası ve ekonomiye ilişkin son gelişmeleri değerlendirdi.
Şirketlerin yüksek maliyetli kredi kullanmada isteksiz olduğunu belirten Avdagiç, “Yakın zamana kadar finansmana ulaşım problemi vardı. Şu anda finansmana ulaşımdan ziyade finansmanın maliyeti daha çok konuşulmaya başlandı. Buna bağlı olarak sermaye piyasasına girişler var.” dedi.
‘Türkiye’de öz kaynak oranı daha düşük’
Avdagiç, yurt içindeki küçük, orta ve büyük şirketlere “gelişmiş ülkeler ölçeğinde” bakıldığında, öz kaynak oranlarının düşük olduğunun görüldüğünü dile getirerek şöyle devam etti:
“Avrupa’da ‘yüzde 50 öz kaynak, yüzde 50 yabancı kaynak’ gibi bir kabul vardır. Türkiye’de öz kaynak oranı daha düşük. Dolayısıyla Türk şirketlerinin yüksek maliyetli dış kaynak kullanımına karşı kendilerini korumaları için makul bir süre içinde genel anlamda öz kaynaklarını oransal olarak yükseltmeleri çok önemli.”
‘Sermaye piyasası hala bizde çok sığ’
Avdagiç, borsanın, yatırımcıların kısa vadeli yüksek kazanç sağlamak istediği yer olmaktan çıkarılıp uzun vadeli bir yatırım alanına dönüştürülmesi gerektiğini belirterek, “Borsada milyonlarla ifade edilen yeni oyuncular var ama bu oyuncuların 2-2,5 milyonu yaklaşık 50 bin lirayla yatırım yapıyor. Dolayısıyla, sermaye piyasası hala bizde çok sığ.” diye konuştu.
Son dönemde borsaya rağbet olduğuna işaret eden Avdagiç, bu ilginin, daha çok fonun ve daha uzun vadeli profesyonel yatırımların içinde olduğu bir yapıya dönüşmesi gerektiğini söyledi.
Avdagiç, şirketlerin hızlıca sermaye piyasasına açılmaları yönündeki çalışmaların ümit verici olduğunu dile getirerek şunları ifade etti:
“Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) bu konuda çok etkin bir çalışma yapıyor. SPK’nin bu konudaki hassasiyeti doğru ve önemli. Burada şirketlere şöyle bir öz eleştiri yapalım. Şirketlerin de çok hızlı bir şekilde sermaye piyasasına açılacak standartlara göre kendilerini gözden geçirmeleri gerekiyor. Yani SPK’ye müracaat ettikleri zaman birtakım eksikliklerden dolayı geri dönmelerine sebep olmayacak, ilk başvuruda borsaya açılmalarını sağlayacak bir yapıyı hazırlamaları gerekiyor. İş dünyasında bu konuda hızlı bir hareketlenme olduğunu görüyoruz.”
Ticari kredi kartları için çağrı
Ticari kredi kartı kullanımına değinen Avdagiç, firmaların ödeme zincirinde çok önemli bir araç olan bu kartların hem limitlerinin hem de taksit seçeneklerinin bireysel kredi kartlarından ayrı değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Avdagiç, birçok küçük ve orta ölçekli şirketin ödemelerini şirket kredi kartlarıyla yaptığını belirterek, kartlı ödemelerde alım-satım ve para tahsilatının tamamlanabildiğini, ilave bir tahsilat, takip veya herhangi bir süreç gerekmediğini söyledi.
Şirketlerin kredi kartı limitlerinin güncellenmesine ve uzun vadeli taksitli kredili bir sürece ihtiyaç olduğuna işaret eden Avdagiç, “Geçtiğimiz dönemlerde karşılıksız çek oranlarında yaşanan artışlarda, ticari kredi kartlarına uygulanan limit ve taksit kısıtlamalarının da etkisinin olabileceği ihtimalini göz ardı etmemek gerekiyor.” değerlendirmesinde bulundu.
‘Uygun maliyetle reeskont kredisi’ önerisi
Avdagiç, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) Eximbank üzerinden ticari bankalar aracılığıyla kullandırdığı reeskont kredilerinin faiz oranlarını düşürmesi ve limitleri artırmasının iki yönden çok değerli bir adım olduğunu belirterek şöyle konuştu:
“Doğrudan reeskont kredilerini kullanan şirketlerin kredi maliyetleri hala yüksek olsa da çok hissedilir bir şekilde azaldı. İkinci konu ise firmalar bu maliyetlerle reeskont kredilerine ulaştıkça, reeskont kredisi ve ticari kredi maliyetleri arasında çok fark olmadığından firmalar tercihlerini farklı bir şekilde de kullanabiliyorlardı. Ancak şimdi uygun maliyetle reeskont kredilerinin piyasaya girmesi, ticari krediler üzerindeki baskıyı da azaltacaktır. Ellerindeki kaynağı krediye çevirmek durumunda olan bankalar, buradaki azalan talebe bağlı olarak yeni talep oluşturmak için daha uygun maliyetli ticari kredi paketleri oluşturmak durumunda kalacaklardır. Dolayısıyla TCMB’nin reeskont kredilerinin maliyetini düşürmesi, piyasada kullanılan ticari kredi maliyetlerinin de bir miktar daha makul noktaya gelmesine katkı sağlayacaktır.”
Kur mesajları
Avdagiç, döviz kurlarına değinirken de bu konuda prensip olarak öngörüde bulunmadıklarını belirtti. Avdagiç, “Türkiye’de enflasyon devam ettiği takdirde döviz kuru uzun süreli yatay seyrini sürdürdüğünde bir zaman sonra ani sıçramalar olabiliyor. Bu da bütün şirketlerin fiyatlama stratejilerinde etkili oluyor.” dedi.
Bu durumun da enflasyon üzerinde ilave bir rakam oluşturduğunu söyleyen Avdagiç, “Bu anlamda kurun, enflasyon dikkate alınarak kademeli ve dengeli bir biçimde enflasyonu tamamen olmasa bile makro açıdan takip edebiliyor olması önemli. Bu yaşandığı zaman biz enflasyona bağlı olarak önümüzdeki dönemle ilgili fiyatlamalarımızı yapabileceğiz, ihracat fiyatlarımızı oluşturabileceğiz, maliyetlerimizi hesaplayabileceğiz.” ifadesini kullandı
‘Makul ve ideal bir seviye’
İTO Başkanı Şekib Avdagiç, ithalat ve ihracat için avro/dolar paritesinin makul seviyeye yakın olduğunu belirterek, son dönemdeki küresel ekonomik gelişmelerden dolayı dünya çapında dolara talep artarken avronun değerlenmesini henüz beklemediklerini dile getirdi.
Avdagiç, şunları söyledi:
“Avro/dolar paritesinde 1,08-1,10 seviyesi, makul ve ideal kabul edilebilecek bir seviye ama bu bizim müdahale edebileceğimiz bir konu değil. Uluslararası konjonktürün oluşturduğu, özellikle son dönemde Avrupa’da Rusya-Ukrayna Savaşı’na da bağlı olarak bir ekonomik gelişmeyle baskılanmış bir yapı var. Bu dönemde ekonomik bölgeleri 3’e ayırırsak, Avrupa, Çin ve ABD olarak, burada en öne çıkan bölge ABD. Dolayısıyla ABD ekonomisine dair yaşanan gelişmelerin yanı sıra Rusya-Ukrayna Savaşı ve bunun oluşturduğu yük ve Çin ile ilgili durumu dikkate aldığımızda şu anda doların kuvvetlendiğini görüyoruz. Bu kapsamda düşündüğümüzde avro/dolar paritesinin 1,05’in altına düşmemesini ümit ediyoruz.”
Türkiye’nin ihracat kompozisyonunda doların ağırlığının yüzde 60’a yaklaştığına dikkati çeken Avdagiç, avro ile ihracat yapılan ülkelerin fazla olduğunu ancak Türk Cumhuriyetleri, Afrika, Orta Doğu ve Uzak Doğu ile her zaman dolarla ticaret yaptıklarını anlattı.
Otomobilde köpük eriyor
Avdagiç, otomotiv piyasasına değinirken de ikinci el otomobil fiyatlarda görülen gerilemenin, önceki dönemlerde olağanüstü fiyatlamaların etkisiyle oluşan köpüğün erimesi olduğunu söyledi.
Avdagiç, şu değerlendirmede bulundu: “Olağanüstü bir dönem geçirdik, o dönemde otomotiv piyasasında denge bozuldu. Şimdi ise yeniden o dengeye oturuyor. Yeni bir şey keşfediyor değiliz, senelerdir rutin ve normal yürüyen bir piyasaya geri dönüyoruz. Burada ‘düştü’ kelimesini de ben çok gerçekçi bulmuyorum. Spekülatif bir süreç vardı şimdi ise normale dönüyor. Fiyat, arzla talebin kesiştiği yerde oluşur, dolayısıyla şu anda arzın aynı kaldığı, talebin daha kontrollü bir hale geldiği bir yerde fiyat da daha gerçekçi bir noktada belirlenebilecektir.”
Avdagiç, gayrimenkul piyasasındaki duruma ilişkin olarak da Türkiye’nin aile yapısındaki değişimlerin konut piyasasını etkilediğini söyledi.
‘Talep karşılanmazsa yüksek kira kaçınılmaz’
Türkiye’de yıllık 800-850 bin adet konut talebi olduğunu belirten Avdagiç, bunun karşılanamadığı durumlarda konut fiyatlarının, özellikle de kiraların yüksek kalmasının kaçınılmaz olduğunu söyledi.
“Daha makul büyüklükte konut üretim süreci”nin devreye alınması gerektiğini ifade eden Avdagiç, “Batıda 100-120 metrekarelik genel kullanıma açık evler çok az, ortalama daireler 65 ile 80 metrekare arasında. Mutlaka insanların tekrar makul büyüklükte konuta erişiminin önünün açılması gerekiyor.” dedi.
Avdagiç, bu konuda arsa maliyetlerinin de önemli olduğunu belirterek, Türkiye’de mutlaka konut finansmanının içinden arsa finansmanını çıkaracak adımların atılmasına ihtiyaç olduğunu söyledi.
İstanbul’da konut finansmanı için bir kredi verildiğinde, şehrin çeperlerine çıkılmadığı sürece verilen kaynağın yüzde 55’inin aslında konut finansmanı değil arsa finansmanı olduğunu dile getiren Avdagiç, “Bu arsa payını yüzde 20’lerin altına çekecek konut projelerinin hayata geçirilmesi gerekiyor.” ifadesini kullandı.
Avdagiç, ekonomide en önemli konuların başında enflasyonla mücadelenin geldiğini belirterek şunları kaydetti:
“Enflasyon rakamını kontrol altına almaya başladığınız anda faizler, paranın maliyeti, krediye ulaşım, bütün bunlarda hızlı bir düzelme ve daha makul noktalara geliş yaşanabilecektir. Dolayısıyla bütün bu konuştuğumuz sıkı para politikası, faizlerin seviyesi, kredi maliyeti, bütün bunların çözümünün temel argümanını biz enflasyonun çok hızlı bir şekilde aşağı düşmesine bağlıyoruz. Bunu yapabilirsek, yani Orta Vadeli Program’daki enflasyonu 2024’te yüzde 33’lerde, 2025’te yüzde 16’lara çekmeyi becerebilirsek zaten konuştuğumuz bu konular yavaş yavaş gündemden çıkmaya başlayacak.”