Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Bilkent Üniversitesi’nde düzenlenen “Cumhuriyetin Yüzüncü Yılına Girerken Türk Dış Politikası” programına katıldı.
Sözcü Kalın, Türk dış politikasını doğudan batıya, kuzeyden güneye 360 derece perspektifiyle uygulamaya çalıştıklarını, tarih ve coğrafya tasavvurunun bu perspektifin en önemli ayaklarından birini oluşturduğunu söyledi.
Tarih ve coğrafyanın önlerine koyduğu hiçbir şeyin kendilerine yabancı olmadığını vurgulayan Kalın, bir Türk’ün işi, gücü, mevkisi ne olursa olsun, dünyanın neresine giderse gitsin ilişki kurabileceği bir zeminin olduğunu belirtti.
“Stratejik düşünme devlet aklının somutlaşmış halidir”
Meselenin, tarih ve coğrafyayı dinamik şekilde bugünün ihtiyaçları doğrultusunda yeniden okumak olduğunu dile getiren Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Esas olan büyük fotoğrafı görmek. Stratejik düşünme devlet aklının somutlaşmış halidir. Kısa vadeli düşünmezsiniz, yakın coğrafyalarla, günün meseleleriyle sınırlamazsınız kendinizi. Türkiye’nin stratejik yönelimiyle ilgili zaman zaman tartışmalar oldu. ‘Türkiye geleneksel batı ekseninden uzaklaşıyor, başka eksenlere kayıyor’ gibi. 10 yıl önce bu tartışma çok zirvedeydi. Bu Türkiye’yi eleştirmek, Türkiye’nin dış politika hamlelerini yaftalamak ve mahkum etmek için kullanılan bir çerçeveydi. Her şeyin birbiri içine geçtiği bu küreselleşme çağında tek bir eksenin, tek bir merkezin kalmadığı çok katmanlı dünyada geleneksel ittifakların ilgi alanlarını tek bir alana indirgemek artık mümkün değil.”
“Stratejik önceliğimiz neyse buna göre dış politika belirliyoruz”
Kalın, Türkiye’nin NATO üyesi olmasının, Batı ittifakı içinde kendini konumlandırmasının Rusya, Orta Doğu, Afrika ve Latin Amerika ile iyi ilişkiler geliştirmesine mani olmadığını belirtti.
Rusya ile iyi ilişkiler geliştirmenin ABD ile kavga etme anlamına gelmediğine dikkati çeken Kalın, şunları söyledi:
“Küresel siyaseti yönlendirme kabiliyetine sahip ABD, Almanya, Fransa, İngiltere gibi ülkeler dünyanın değişik yerlerinde bu tür politik angajmanlara girdikleri zaman eleştiri konusu olmuyor ama Türkiye bir Orta Doğu, Afrika, Latin Amerika, Rusya açılımı yaptığı zaman eksininden çıktığı söyleniyor. Halbuki Türkiye kendi eksenini inşa ediyor. Bunu yaparken de kendimizi asla dev aynasında görüp dünyayı biz yönetiyoruz demiyor. Nerede olduğumuzu biliyoruz ama kendimize de haksızlık etmiyoruz. Stratejik önceliğimiz neyse buna göre bir dış politika belirleyip bunu uyguluyoruz.”
“Afrika açılımın meyveleri alınıyor”
Kalın, son yıllarda, meyvelerini almaya başladıkları bir Afrika açılımı gerçekleştirdiklerine işaret etti.
Afrika ülkeleriyle karşılıklı elçilikler açıldığını, ticaret hacminin yükseldiğini, Afrikalıların derdi olduğunda Türkiye’nin kapısını çaldığını anlatan Kalın, bunların 360 derece dış politika perspektifinin sonuçları olduğunu aktardı.
Aynı durumun Latin Amerika için de geçerli olduğunu kaydeden Kalın, “Latin Amerika ülkeleri ile iyi ilişkilerimiz var. 2-3 yıl öncesine kadar Venezuela’da yaşanan siyasi krizde seçilmiş meşru hükümetin yanında yer aldık. Ondan dolayı da eleştirildik. Darbe yapmaya kalktılar, yapamadılar. Ukrayna-Rusya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan enerji krizinin dayatmasıyla ABD Venezuela ile ilişkileri normalleştirmeye, Maduro hükümeti ile temas kurmaya başladı. 2 yıl önce bizi kıyasıya eleştirenler ‘Türkiye haklıymış’ demeye başladı” ifadelerini kullandı.
Orta Doğu ülkeleri ile normalleşme
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, son dönemde körfez ülkelerinin bazılarıyla ve İsrail ile ilişkilerde gerilimin olduğunu anımsattı.
Bu ülkelerle normalleşme dönemine girildiğinde haklı olarak “Ne oldu da filanca ile el sıkışıldı, ilişkiler normalleştirildi. Bu ilkelerden taviz vermek değil mi? İlkesiz davranmak değil mi?” şeklinde sorularla karşılaştıklarını aktaran Kalın, şu değerlendirmelerde bulundu:
“2021’in ortalarından itibaren fotoğrafı farklı bir gözle okuduk. Oluşan yeni bölgesel dinamikler çerçevesinde Cumhurbaşkanı’mızın önderliğinde ve talimatıyla ‘2022 yılı normalleşme yılı olacak’ dedik. ‘Sorun yaşadığımız ülkelerle sorunları minimize edelim, iletişim kapılarını açalım ve Cumhuriyetimizin 100. yılına giderken mümkün olduğunca dostlarımızın sayısını artırarak, ihtilaflı alanları da parantez içine koyarak bir dış politika vizyonu ortaya koyalım’ dedik. 2022’de bunun neticelerini görmeye başladık. ‘Ne değişti de Suudi Arabistan ile normalleştik, ne oldu da Birleşik Arap Emirlikleri ile kavga etmiyoruz, Mısır ile niye el sıkıştık, İsrail ile niye normalleştik?’ diye soruyorlar. Bunların hepsi dönemsel olarak ortaya çıkan sorunların zaman içinde etkisini yitirmesi ve yeni imkan arayışlarına kapı aralamasıyla ilgili şeylerdir. Dış politikada hiçbir zaman mutlak manada tek yönlü bir çizgi olmaz, iniş ve çıkışlar olur.”
Rusya-Ukrayna Savaşı
Kalın, uluslararası ilişkilerde üç tür güçten bahsedilebileceğini, bunların sert, yumuşak ve akıllı güç olduğunu söyledi.
Sert gücün askeri ve ekonomik gücü, yumuşak gücün kültür, sanat, aidiyet gibi etkenleri, akıllı gücün ise sert ve yumuşak gücün harmanlamasıyla oluşan, aklı başında kullanılan gücü ifade ettiğini anlatan Kalın, şunları kaydetti:
“Nerede sert gücü, nerede yumuşak gücü kullanacağınız, sizin devlet aklınızın ne kadar işler olduğuyla ilgilidir. Karabağ meselesinin çözümü için çok girişimde bulunduk. Güçlerimizi birleştirdik, Karabağ özgürlüğüne kavuştu. Biz bunu yaparken diplomasinin bütün imkanlarını da kullandık. Neticede akil güç ortaya çıktı. PKK terörüne karşı amansız mücadele veriyoruz. Yeri geldiğine silah, tank, top kullanıyoruz. Savunma sanayimizin, sert gücümüzün de güçlü ve tam yetkin olması lazım. Yeri geldiğince diplomasinin imkanlarını devreye sokuyoruz. Mesela İsveç ve Finlandiya ile süreç yürütüyoruz. ‘PKK’nın mevcudiyetine son vermeden ve terör örgütlerinin sizin ülkenizin imkanlarını kendi lehlerine istismar etmelerine son vermeden üyelik süreciniz gerçekleşmeyecek’ diye açık bir şekilde ortaya koyduk bu ilkeyi. Bunun sonuna kadar arkasındayız. Adımlar atmaya başladılar. İki üç gün önce bir PKK’lıyı iade ettiler. Arkası da gelecek bunların. Bu akıllı güç kullanımının önemli örneklerinden birisi.
Dünyada yeni bir güç dengesine, güç dağılımına ihtiyaç var. Ukrayna-Rusya Savaşı’nı ortaya çıkaran sebepler ortadan kalkmadan yeni bir güç dengesinin ve herkesin kendini güvende hissettiği bir küresel düzenin inşa edilmesi mümkün olmayacak. Savaşın kalıcı, sürdürülebilir şekilde sona ermesini beklemek fazla iyimser bir yaklaşım olur. Bunun için de Rusya ile Batı arasında yeni bir küresel anlaşmanın, pazarlığın, dengenin inşa edilmesi gerekiyor.”