Para, günlük hayatımızda vazgeçilmez bir materyaldir. İlk defa Lidyalılar tarafından icat edilmeden önce insanlar ihtiyaçlarını takas yöntemiyle gidermeye çalışmaktaydı.

İnsanlar, yaşamak için birtakım ihtiyaçlara geresinim duyarlar. Bunlar yeme, içme, barınma, korunma, ait olma, sevgi, saygı gibi temel ve temel olmayan ihtiyaçlar şeklinde özetlenebilir. (Bkz.Maslow’un ihtiyaçlar teorisi) Bunları karşılamak için ise satın alma işlemi yapılmak zorundadır. İşte bu satın alma işlemi yapılırken kullanılan karşılığın adı PARA dır. Buradan da anlaşılacağı üzere insan yaşamında para oldukça önemli bir faktördür hatta olmazsa olmazlardan biridir.

Ancak para hiçbir zaman amaç değil araçtır. Sadece ihtiyaçların karşılanmasında kullanılabilir. İhtiyaçların da sonsuz olduğu düşünülürse ne kadar çok paranız varsa o kadar çok ihtiyacınız olacaktır. Başka bir deyişle paranız olduğu sürece yeni model cep telefonunuz veya yeni model arabanız ihtiyaç olarak karşınıza çıkacaktır.

Burada önemli olan paranın bir kişiyi zenginliği sayesinde bir tık öne çıkarmayacağı, diğer insanlara göre ayrıcalık sağlayamayacağıdır. Bir kimse parası çok olduğu için toplumda ayrıcalık bekleyemez, başkasına parası var diye hükmetme yoluna hiç gidemez gitmemelidir. Daha da ötesi parasını veya maddi varlığını sükse aracı olarak kullanamaz. Kullanırsa kendi zayıflığını ortaya koymuş olur ki bu da kabul edilecek bir konu değildir.

Toplumda zengin veya maddi varlığı çok olan insanların yaptığı veya söylediği doğrudur anlamında çok yanlış bir kavram yaygındır. Hâlbuki eğitim almış, bilim ve ilim sahibi kimselerin doğru söylediği veya doğru yolda gittikleri açıktır. Çünkü onlar bir dayanak bir temele göre konuşurlar ve gidiş yollarını bilime ve ilime göre tespit ederler.

Parası olan bir kimse en pahalı arabaya binebilir, en lüks yerde tatil yapabilir, en güzel yerde ikamet edebilir ama gittiği tatilde bir yabancı ile yabancı dil bilgisi yoksa sohbet edemez, aldığı arabayı bilinçli kullanamaz, komşularıyla optimal ilişkilerde bulunamayabilir. Dolaysıyla para her zaman çözüm değildir ama bilim ve ilim çözüme daha yakındır. Parası çok olan bir kişi bilgi yarışmasına katılamaz ama ilim ve bilimin içinde olan parasız birisi yarışmaya katılabilir.

İş hayatına gelecek olursak bilinçli veya tahsilli bir işletme yöneticisi ile çok zengin bir patronun yönetimi çok farklıdır. Zaten bu kural çok bedeller ödeyerek kalifiye eleman çalıştırmak zorunda kalan işletmelerden bellidir. Paralı ve eğitimsiz yönetici, günlük düşünerek karar verirken bilimsel açıdan değerlendirme yapan bir işletmeci ileriye dönük kantitatif olarak karar verecektir. İşletmelerin ekonomik krizlerde veya doğal afetlerde batmalarının yegâne sebebi bilinçsiz yönetim olduğu açıktır. Çok iyi tanıdığım bir iş adamı,1999 depreminden sonra bana demişti ki “varlıklarım çocuklarıma yeter diye onları okutmadım ama depremden sonra değerlerim %10 a düştü. Ne yapacağımı bilmiyorum diye serzenişte bulunmuştu.

Bir örnek vermek gerekirse Türkiye’de bir işletme battıktan sonra hukuk ve hesap danışmanlarına müracaat ettiği halde Avrupa’da işletmelerin kadrosunda mutlaka ekonomi ve hukuk danışmanları görülmektedir.

Biz, millet olarak çalışkan bir toplum olmamıza rağmen nedense bilime ve ilime gereken ilgiyi göstermediğimiz kanaatindeyim. Okul hayatımızın kıymetini bilmeli ve ömrümüz boyunca ilim ve bilimden ayrılmamalıyız.

Saygılarımla

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist