Yıllık ihracat şubat sonu itibarıyla 159.3 milyar dolara yükseldi. Bu, bir rekora işaret ediyor. İhracat 2014 yılında 157.6 milyar dolar olmuş, 2017 yılı da 157 milyar dolarla kapatılmıştı.
Dış ticareti bir bilanço gibi görmek; ihracatı gelir, ithalatı gider hanesine yazmak pek yanlış olmasa gerek. Dolayısıyla hiçbir bilançonun yalnızca gelir ya da gider hanesiyle ilgilenilemeyeceği için dış ticaretin de yalnızca ihracat ayağına bakılamaz.
Türkiye olarak yurtdışına mal satıyoruz ama bir yandan da yurtdışından alım yapıyoruz. İhracatımızın yanında ithalatımız da var.
O yüzden bilançonun kalemleri yerine bilançonun tümüne bakmak durumundayız.
İthalat da rekora gidiyor
Yıllık ihracatın şubat sonu itibarıyla rekor düzeyde bulunduğunu belirttik. İthalatta da rekora doğru gidildiği dikkat çekiyor.
Türkiye yıllık bazda en fazla ithalatı 251.7 milyar dolarla 2013’te yapmıştı. Bu yılın şubatı itibarıyla oluşan yıllık ithalat ise 242.8 milyar dolar düzeyinde. Yani şunun şurasında rekora yalnızca 9 milyar dolar kalmış durumda.
İhracat iki, ithalat üç
Ulaşılan düzeyden çok ihracat ve ithalatın birbirine oranı önemli. Bu konudaki ortalamamız yıllar yılı aynı.
Türkiye olarak iki birimlik ihracat yaparken üç birimlik de ithalat gerçekleştiriyoruz. İhracatımızın yarısı kadar açık vermekten bir türlü kurtulamıyoruz.
2002’den bu yana olan gerçekleşmeye bakıyoruz; ihracatın ithalatı karşılama oranı yaklaşık yüzde 65 düzeyinde.
Bir başka ifadeyle 65 dolarlık mal satarken, bunun yarısından biraz daha fazlası kadar, yani 100 dolarlık da ithalat gerçekleştirmişiz.
Varsayalım ihracatımız 200 milyar dolara çıktı. İthalat da 300 milyar dolar olmuşsa denge anlamında çok şey kazanmış sayılacak mıyız? Ya da Cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023’te ihracat 500 milyar dolara ulaşmış olsa ama biz dengeyi yine yüzde 65 dolayında oluşturabilsek, buna göre de 750-800 milyar dolar arası bir ithalat yapsak, “Aman ne güzel” diyebilecek miydik?
Teknoloji yoğunluğunda durum
İhracat/ithalat oranı açısından yıllardan beri yerimizde saymamızın nedenlerinin başında teknoloji yoğun üretimimizin ve dolayısıyla ihracatımızın çok düşük kalması geliyor.
Son veri bu yılın ilk iki ayındaki durumu gösteriyor. TÜİK verilerine göre imalat sanayi ihracatımızda yüksek teknoloji ürünlerinin payı yalnızca yüzde 3.4 düzeyinde. Yüksek teknoloji ürünlerinin imalat sanayi ithalatımızdaki payı ise yüzde 14.
Orta yüksek teknolojili ürünlerin ihracat ve ithalattaki payı birbirine yakın; sırasıyla yüzde 36.9 ve yüzde 39.9.
İmalat sanayi ihracatımızın yüzde 25.9’u orta düşük teknolojili ürünlerden oluşuyor. Bu teknoloji düzeyindeki ithalatın payı ise yüzde 35.
Ayrışma teknoloji düştükçe yeniden belirginleşiyor. İmalat sanayi ihracatımızın yüzde 33.9’u düşük teknolojili ürünlerden oluşuyor. Oysa aynı kategoride ithalatın payı yalnızca yüzde 11.1 düzeyinde.
Bu oranlar yalnızca imalat sanayi ürünleri bazındaki durumu gösteriyor. Hem zaten tüm ihracat ve ithalat dikkate alınarak bir değerlendirme yapılsa durumumuzun çok daha vahim olduğu ortaya çıkacaktır.
Katma değeri çok düşük TIR dolusu tekstil ürünü ya da tarım ürünü satıp yerine bir büyük çantaya sığacak kadar kıymetli metal, elektronik eşya ya da kimyasal malzeme alıyorsak ihracat ve ithalat arasındaki bu makası kapatmamız mümkün olmayacak demektir.