Alim Doğan ÖZCİVAN
Metalurji Yüksek Mühendisi
Neden böyle sevimsiz bir konu? Çünkü şimdilerde yazılı ve görsel basında oldu olmadı söylentileri yaygın.
Tarihte Dünyanın her yerinde bir kısım yönetici liderler acımasız işkence uygulamışlar. Tabi nasıl ve ne şekilde çok az biliniyor veya bilinemiyor. Nasıl işkence yapıldığı ancak kişinin bire bir karşılaştığı şiddetin ifadesi ile mümkün.
İşkence denince aklımıza ilk gelen fiziki şiddete maruziyet. Ancak bunun manevi moral psikolojik olanları da var. Mesela korku içerisinde yaşamak bir şeyler konuşma ve yazmaktan çekinmek de kişi için bir çeşit fiziksel olmayan işkencedir.
Veya fiziksel girişim olmakla beraber etkisi daha çok ruhsal olan işkencelerden de söz edilebilir. Örneğin, rütbeli Askerlerimizin başına çuval geçirilmesi olayı. Olay sadece bir çuvalın başa geçirilmesi ile sınırlı olamaz. Kişiler hatta büyük bir topluluk yani Türk Vatandaşlığı maruz kalınan bu travmadan uzuuun yıllar rahatsız olacaklardır. Hele bir de bu olayı yaşayan Askerlerimiz? Olayı hayat boyu içlerinde bir sızı olarak sürdüreceklerdir.
Tarihte meşhur İşkenceci liderler, Sezar, Cengiz Han, Timur, Kazıklı Voyvoda, Korkunç İvan, Adolf Hitler ve daha pek çok.
İşkenceci ruhların anatomisi mi denir yapısı mı denir ya da psikolojisi mi denir bilmiyorum ama bir ruhi çarpıklık söz konusu olmalı.
Hele Timur gibi hem Dindar geçinip hem de kestirdiği kafalardan SERMİNAR (konik Minare) yaptırılması akıl alacak bir durum değil. Gerçi bu anlatımlar romanlarda geçmekte ise de hepten dayanaksız olmadığı kanısındayım.
İşkence etme istek nedenlerine gelince,1-Kişisel ruh çarpıklığı,2-Kendini ispatlama isteği,3-Karşısındaki halka veya kişiye gözdağı verme,4-Günümüzde ise ‘’Durumdan Vazife Çıkarma’’ işini Devlet adına yaptığını sanma cehaleti.
Gerçekte karşıdaki kişi ne denli ağır suçlu olursa olsun hak olan, Adil olan mevcut yasalara uymaktır. Anayasamız herkes inanç, fikir ve düşüncelerini ifade etme özgürlüğüne sahiptir dedikten sonra bize ne oluyor ki(Asayiş görevlilerini kastediyorum) karşımızdaki insana insanlık dışı eziyetler ediyoruz.!
Kaldı ki suçun derecesini, suçlunun kabahatini Mahkeme belirlemesi lazım gelmez mi?
Belki küçük çaplı ancak hala unutamadığım bir olay: Şimdi olayı ispatla denilse ispatlayamam ama olayı yaşamışım ki açığa vuruyorum.
Yıl 1976, Bir ilimizin hükümet konağı arkasındaki yola herkes gibi arabayı ben de park ettim. Yolda park Yapılmaz levhası filan yok. Geldim ki araba yerinde yok şehrin plakasını taşıyan araçlara dokunulmuyor ancak yabancı tasavvur edilen araçlar çekiliyor. (Benimki 34 plakalı, diğer çekilen ise 35 plakalı bir 124.
Karakola vardım çekme işleminin yasal olmadığını, yapanları mahkemeye vereceğimi arabada hasar oluştuğunu Park yapılmaz levhasının olmadığını söylediğimde 3-4 kişilik bir görevli beni boş bir odaya aldılar. Hadi yaz bakalım! Ne yazacağım?’’ Arabamı kusursuz hasarsız bir şekilde teslim aldım herhangi bir şikâyette bulunmayacağım’’ isim imza. Ve zorunlu olarak imzaladım.
Orada bana uygulanan da hukuksuz bir işkence idi ve taşıdıkları nosyonu kendi kusurlarını örtmek için kullanıyorlardı.
Sebeplere gelince, Aracı çeken görevli güvenlik mensuplarının verilen emre itaatle uyması ki tümüyle bilgi noksanlığı ve kendilerinin de görebileceği baskı ile ilgilidir.
Sonra ne oldu? 600 lira ceza. Hem de araç hasarlı. Trafiği ihlalden şu kadar, Park yasağını ihlal şu kadar toplam 600 TL.
Olayı takip eden babacan yaşlı bir komiser bana ve ekibe gelin buraya dedikten sonra hepsini bir güzel haşladı ve adamın hem arabasını kanunsuz yere çekiyorsunuz hem de üstüne üstük ceza yazıyorsunuz! Ver evladım ceza tutanağını dedi ve ben de tutanağı uzattım. Tüm ceza kalemlerini çizdi ve bir tek Çekme ücreti 25 lira kaldı evladım bunu öde ve bir yere de gitme bir yanlışlık yapılmış deyip bana imzalattıkları kâğıdı da alıp yırttı.
Ben de 25 TL Yİ kâğıdı ödeyip hırsla oradan ayrılmıştım. İşkenceye meyleden görevliler kendilerine benzer bir kanunsuzluğun yapıldığı takdirde ne halde olabileceklerini muhtemel ki hesap edemiyorlar.
İster gurup ister kişi her iki taraf Hukuka uygun davranma durumundadır. Çoğunlukla tek taraflı yani kamu gücünü elinde bulunduranlarca işkence teşebbüsü olmaktadır ki bu da ancak meslek içi eğitimlerle önleme yoluna gidilmesi gereği vardır. Büyük çoğunluğun önlemi alındıktan sonra geriye arızalı ruh haleti olanların girişimleri kalabilir.
Fakat esas mesele burada ben personelimi tutmak zorundayım veya benim kurumum fevkalade kanun tüzük ve yönetmeliklere uygun davranır diyerek üst amirlerin gerçeği örtme olasılıklarıdır.
Saygı ile,