Açlık ve yoksulluk sınırı her ay çeşitli kurumlar tarafından hesaplanarak kamuoyu ile paylaşılmaktadır. Ancak yapılan bu hesaplar nerede kullanılır, ne için yapılır anlamakta güçlük çekiyorum. Çünkü asgari ücret ve en önemlisi en düşük emekli maaşı açlık sınırının çoğunlukla altında kalmaktadır.
Açlık sınırı, dört kişilik bir ailenin yaşamını idame ettirebilmesi için bir ay boyunca alması gereken besin değerlerinin para değerinden toplam maliyetidir. Yani 4 kişilik bir ailenim yaşamını sürdürebilmesi için et, süt, yumurta, karbonhidrat, protein gibi olmazsa olmaz besinlerin aylık para değeridir. Bir insanın yaşamını idame ettirebilmesi için alması gereken ortalama besin değerleri bellidir ve tabii ki bunların tedarik edilmesi bir bedel karşılığıdır. İşte o bedel ödenemeyince sağlıklı bir nesil yetiştirmek riski artar ve önümüzdeki süreçte başta obezite olmak üzere bir takım sağlık problemleri çıkma ihtimali yüksek olacaktır. Bu sebeple vatandaşın geliri en az açlık sınırı kadar olmalıdır ki sağlıklı bir gelecek elde edebilelim ve zaten düşük olan doğurganlık oranı yükselsin ve sağlıklı, ekonomiye katkı sağlayan bir geleceğimiz oluşabilsin.
Yoksulluk sınırı ise yukarıdaki maliyetlere kılık kıyafet, ısınma, eğitim, sağlık, ulaştırma gibi giderlerin eklenmesi sonucu elde edilir. Ücret ve maaşlarda zaten yoksulluk sınırı kullanılmamakta, açlık sınırı ise hiç baz alınmamaktadır. Bu yüzden yukarıda yapılan hesapların ne işe yaradığını anlayamıyorum.
Ülkemizde yaklaşık dört milyon dokuzyüzbin ailenin yoksulluk maaşı aldığını yazılı ve görsel basından izlemekteyiz. Her aile dört kişiden oluştuğu hesaplamalarda kullanıldığına göre toplam nüfusumuzun %20-25’i ihtiyaçlarını yoksulluk maaşı ile karşılamaktadır ve önümüzdeki süreçte de yoksulluğun çoğalacağını tahmin etmek abartı olmayacaktır.
Ülkemizde en düşük emekli maaşı başta olmak üzere çoğu kez asgari ücret, açlık sınırının altında kalmaktadır. Yani yoksulluk oranımız yükselmektedir. Çalışan nüfusun yaklaşık %43 kadarı asgari ücretle yaşam savaşı vermektedir. Çalışan nüfus sayısını tahmin edemiyorum ama sigortalı çalışanların %24 kadarı sadece İstanbul’da çalışmaktadır. Buna 16 milyon emekli sayısını ilave ettiğimizde çalışan nüfusun neredeyse yarısı açlık sınırının altında kalmakta, enflasyon karşısında ezilmekte, alım güçleri her geçen gün düşmekte, hayat pahalılığı giderek artmaktadır. Ayrıca asgari ücrete sık sık yapılan zamlardan dolayı normal ücret pozisyonuna gelmiştir. Sık sık yapılan zamlar dedim ama yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü yapılan artışlar daha ele geçmeden enflasyona yenik düşmekte ve eskisinden daha zor dönemeçler yaşanmaktadır. Örneğin son yapılan asgari ücret ve emekli maaşları artışlarından sonra yaşadığımız fiyat artışları verilen zam oranını geride bırakabilir. Özellikle akaryakıta gelen yüksen oranlı artışlar başta gıda ürünleri, ulaşım olmak üzere tüm sanayi ürünlerine ciddi şekilde yansıyacaktır. Yani önümüzdeki süreç dar ve sabit gelirliler için zor bir dönem olacaktır.
Yaptığım araştırmalarda asgari ücretin 222 ay boyunca sadece 8 ay asgari ücretin üzerinde kaldığını öğrendim. Bu çok acı bir gerçektir ve halkımız yoksulluğa mahkûm edilmektedir. Zaten devletimizin yaptığı sosyal yardımların sayısı 4,9 milyona ulaşmasından da yoksulluğun giderek arttığı ortadadır.
Son iki yıldan bu yana asgari ücret yılda bir yerine yılbaşında ve yıl ortasında iki defa arttırılmakta idi. Fakat 2024 yılının ikinci yarısında orta vadeli planda öngörüldüğü üzere enflasyonun düşme eğilimine girme ihtimalinin yüksek olmasından dolayı bu yıl ara zam yapılmayacağı Sn. Çalışma bakanımız tarafından açıklanmıştı ve yapılmadı. Ancak yıl başından aralık ayı sonuna kadar yaşanan yıllık enflasyon oranı %44,38 i buldu. Bu durumda emekli maaşlarına yapılacak zam oranı yaklaşık %15 civarında oldu.
Türk-İş verilerine göre konu hakkında aldığım bilgiler aşağıdadır.
TÜRK-İŞ tarafından hesaplanan açlık ve yoksulluk sınırı açıklandı. Açlık sınırı, Aralık 2024’te 21 bin 83 liradan 2025 yılının ilk ayında 22 bin 131,06 liraya çıkarak, 22 bin 104 lira olan asgari ücreti yılın ilk ayından aşmış oldu.
Türk-İş verilerine göre ocak ayında açlık sınırı 22 bin 131 liraya, yoksulluk sınırı ise 72 bin 88 liraya yükseldi. Böylelikle ocak ayında açlık sınırı asgari ücreti geçmiş oldu
Asgari ücret cebe girmeden eridi gitti. Aralık aynın sonunda açıklanan yeni asgari ücret açlık sınırının altına geldi. Milyonlarca çalışan henüz zamlı maaşlarını alamadan açlığa mahkûm edildi. Asgari ücrete yüzde 30 zam yapılırken, A’dan Z’ye her şer şeye sene sonu enflasyonu kadar yani yüzde 44’yen fazla zam yapıldı. Buna göre vatandaşın maaşı erimiş cepler irmeden zaten erimişti.
TÜRK-İŞ tarafından açıklanan, Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapılması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 22.131,06 liraya, gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 72.088,14 liraya ve bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 28.756,29 liraya yükseldi.
TÜRK-İŞ’ in verilerine göre “mutfak enflasyonu” verilerindeki değişim Ocak 2025 itibarıyla Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin “gıda için” yapması gereken asgari harcama tutarındaki artış bir önceki aya göre yüzde 4,97 oranında, yıllık değişim oranı yüzde 47,06 ve yıllık ortalama artış ise yüzde 60,30 olarak gerçekleşti.
Kaynak: DİSK-AR
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar