Asgari ücrete zam yapılmadığı, emeklilere ise en düşük aylık alanlara seyyanen 2500 TL artış, diğer emeklilere de ocak haziran ayı enflasyon oranı olan %24,73 zam yapıldığı bir dönem yaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz ağustos ayında Bileşik Metal İş federasyonunun araştırmasına göre açlık sınırı 20478 TL, yoksulluk sınırı ise 70835 TL oldu
Açlık ve yoksulluk sınırı her ay çeşitli kurumlar tarafından hesaplanarak kamuoyu ile paylaşılmaktadır. Ancak yapılan bu hesaplar nerede kullanılır, ne için yapılır anlamakta güçlük çekiyorum. Çünkü asgari ücret ve en önemlisi en düşük emekli maaşı açlık sınırının çoğunlukla altında kalmaktadır.
Açlık sınırı, dört kişilik bir ailenin yaşamını idame ettirebilmesi için bir ay boyunca alması gereken besin değerlerinin para değerinden toplam maliyetidir. Yani 4 kişilik bir ailenim yaşamını sürdürebilmesi için et, süt, yumurta, karbonhidrat, protein gibi olmazsa olmaz besinlerin aylık para değeridir. Bir insanın yaşamını idame ettirebilmesi için alması gereken ortalama besin değerleri bellidir ve tabii ki bunların tedarik edilmesi bir bedel karşılığıdır. İşte o bedel ödenemeyince sağlıklı bir nesil yetiştirmek riski artar ve önümüzdeki süreçte başta obezite olmak üzere bir takım sağlık problemleri çıkma ihtimali yüksek olacaktır. Bu sebeple vatandaşın geliri en az açlık sınırı kadar olmalıdır ki sağlıklı bir gelecek elde edebilelim ve zaten düşük olan doğurganlık oranı yükselsin ve sağlıklı, ekonomiye katkı sağlayan bir geleceğimiz oluşabilsin.
Yoksulluk sınırı ise yukarıdaki maliyetlere kılık kıyafet, ısınma, eğitim, sağlık, ulaştırma gibi giderlerin eklenmesi sonucu elde edilir. Ücret ve maaşlarda zaten yoksulluk sınırı kullanılmamakta, açlık sınırı ise hiç baz alınmamaktadır. Bu yüzden yukarıda yapılan hesapların ne işe yaradığını anlayamıyorum.
Ülkemizde yaklaşık dört milyon ailenin yoksulluk maaşı aldığını yazılı ve görsel basından izlemekteyiz. Her aile dört kişiden oluştuğu hesaplamalarda kullanıldığına göre toplam nüfusumuzun %20 si ihtiyaçlarını yoksulluk maaşı ile karşılamaktadır ve önümüzdeki süreçte de yoksulluğun çoğalacağını tahmin etmek abartı olmayacaktır.
Ülkemizde en düşük emekli maaşı başta olmak üzere çoğu kez asgari ücret, açlık sınırının altında kalmaktadır. Yani yoksulluk oranımız yükselmektedir. Çalışan nüfusun yaklaşık %40 kadarı asgari ücretle yaşam savaşı vermektedir. Çalışan nüfus sayısını tahmin edemiyorum ama sigortalı çalışanların %24 kadarı sadece İstanbul’da çalışmaktadır. Buna 16 milyon emekli sayısını ilave ettiğimizde çalışan nüfusun neredeyse yarısı açlık sınırının altında kalmakta, enflasyon karşısında ezilmekte, alım güçleri her geçen gün düşmekte, hayat pahalılığı giderek artmaktadır. Ayrıca asgari ücrete sık sık yapılan zamlardan dolayı normal ücret pozisyonuna gelmiştir. Sık sık yapılan zamlar dedim ama yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü yapılan artışlar daha ele geçmeden enflasyona yenik düşmekte ve eskisinden daha zor dönemeçler yaşanmaktadır.
Son birkaç yıldan bu yana asgari ücrete ara zam yapılırken bu yıl ortasında yapılmadı. 10.000 TL olan en düşük emekli maaşına 2500 TL seyyanen, diğer emeklilere ise ocak haziran dönemi enflasyon oranı olan %24,73 oranında artış yapıldı. Ancak emeklilere yapılan bu artışın hiçbir önemi yoktur. Aslında yapılan artış zam değil enflasyon farkıdır. Çünkü geriye dönük yaşadığımız enflasyon oranı kadar artış sağlanmıştır. İleriye dönük bir zam değildir. Kaldı ki 24.73 oranı TÜİK verisidir ve hesaplamaların yanlış yöntemlerle yapıldığı geçtiğimiz aylarda ekonomim gazetesi yazarı Sn. Alaattin Aktaş tarafından ispatlanmıştır.
Son birkaç yıldan bu yana yaşadığımız yüksek enflasyondan dolayı maaş ve ücretlere yapılan zamlar daha ilk aydan itibaren yüksek enflasyon karşısında eriyip gitmektedir. Son yapılan yüksek oranlı elektrik ve akaryakıt zamlarının iğneden ipliğe her türlü ürün fiyatını arttıracağı aşikardır. Bu dönemde de geçen dönemlerde olduğu gibi başta emekliler olmak üzere dar ve sabit gelirlilerin geçim sıkıntısı devam edecektir. Çünkü yapılan son zamlar temmuz ve ağustos ayı enflasyon hesaplarına dahil değildir ve yıl sonuna kadar yaşayacağımız enflasyon oranı da dikkate alınmamıştır.
Yaptığım araştırmalarda asgari ücretin 222 ay boyunca sadece 8 ay asgari ücretin üzerinde kaldığını öğrendim. Bu çok acı bir gerçektir ve halkımız yoksulluğa mahkûm edilmektedir. Zaten devletimizin yaptığı sosyal yardımların sayısı 4 milyona ulaşmasından da yoksulluğun giderek arttığı ortadadır.
DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM), 2024 yılı Eylül ayı ‘açlık ve yoksulluk sınırı’ raporunu yayımladı.
Dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarını ifade eden açlık sınırı, eylülde 20 bin 478 liraya yükseldi.
Açlık sınırı üzerinden hane halkı tüketim harcamaları esas alınarak yapılan hesaplama sonuçlarına göre ise dört kişilik bir aile için yoksulluk sınırı da eylülde 70 bin 835 liraya ulaştı.
Tek başına yaşayan bir kişinin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için yapması gereken mutfak harcamaları ile yaşamını idame ettirmek için yapması gereken barınma, ulaşım, eğitim, sağlık vb. harcamalarının toplam tutarı da eylülde 32 bin 933 liraya yükseldi.
BİSAM’a göre, mayıs ayında dört kişilik bir aile için açlık sınırı 19 bin 504 TL, yoksulluk sınırı 67 bin 465 TL idi. Tek başına yaşayan bir kişi için yoksulluk sınırı ise 31 bin 294 lira olarak tespit edilmişti.

Kaynak: Bisam
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar