MERKEZ BANKASININ ZARARI
Geçtiğimiz günlerde merkez bankasının 2023 yılında 818 milyar TL zarar ettiği açıklandı ve bunun kur korumalı mevduat sisteminin hazineye getirdiği yükün merkez bankasına aktarılmasından kaynaklandığı belirtildi.
Merkez bankası kar veya zarar amacıyla kurulan bir kurum değildir. Kâr veya zarar oluşuyorsa piyasadaki para dengesinin sağlanması için atılan adımlardan kaynaklandığı bir gerçektir. Zaten ülkede para piyasasının yönlendirilmesi, ekonomik dengenin sağlanması merkez bankasının temel görevleri arasındadır.
Merkez bankasının 2023 yılı zararında etkili olan kur korumalı mevduatın gerekçelerini hatırlamaya çalışalım. Ağustos 2021 tarihini anımsayalım. Politika faizi %19, enflasyon %19.05, dolar kuru ise 7 TL civarında istikrarlı bir seyir izlerken hemen akabinde yapılan merkez bankası başkanı değişimiyle birlikte düşük faiz, yüksek kur sistemine geçildikten sonra ortaya çıkan ekonomik tablo istenildiği şekilde gerçekleşmedi ve döviz kurlarının yükselmesiyle birlikte enflasyon da yükselme eğilimine girmişti. Aslında düşük faizin amacı, üretim işletmelerinin kerdi maliyetlerini düşürerek üretim kaynaklarının teşvik edilmesi ve buna bağlı olarak ülkeye döviz girdisinin sağlanması ile birlikte merkez bankası rezervlerinin de yükselmesi sonucu enflasyonun kontrol altına alınmasıydı. Ancak uygulamaya konulan sistem amacına bir türlü ulaşamadı çünkü düşük faiz üretim işletmelerine bir türlü yansıtılamadı ve belirli çevreler düşük faizden yararlandı. Ülkemizde hiçbir vatandaşımızın yüksek faiz istemediği hatta sıfıra inmesini temenni ettikleri bir gerçektir. Fakat ekonomide faiz, enflasyon, kur üçgeninin entegre çalıştığı, birine dokunduğunuz zaman diğerinin tepki vereceği unutulmamalıdır.
Tasarruf sahipleri veya yatırımcılar da dolar kurunun yükselmesi nedeniyle varlıklarını dövize çevirerek en doğal hakları olan kendilerini enflasyondan korumak ve getiri sağlamak için döviz talebi oluşturmuştu.
Düşük faiz politikası devam ederken enflasyon sürekli olarak yükselmekte döviz kurları artmakta idi ve bu yükseliş durdurulamadığından dolayı üç ayda 7 TL’den 18,34 TL ye kadar yükselen dövizin ateşini düşürmek, halkı TL ye dönüştürmek için 21 Aralık 2021 gecesi kur korumalı mevduat sitemine geçildi ve dolar kuru %40 civarında düşerek 11,5 TL ye kadar gerilemişti. Tabii ki kur korumalı hesap adından da anlaşılacağı üzere hazine garantili idi ve faiz ve kur arasındaki fark hangisi yüksek ise hazine tarafından karşılanacaktı.
Kur korumalı mevduat sisteminin uygulanmasıyla birlikte %40 civarında düşen dolar kuru bir yıllık süreç sonunda gene 18-19 TL ye kadar yükseldi ama verilen garantiden dolayı hazineye ciddi bir yük getirmişti. Bütün bu yazmaya çalıştığım olayların sebebinin düşük faiz politikası olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak bir de bir çoklarımızın olumsuz eleştiri yaptığı sistemin diğer yüzünden bakalım günün koşullarında bu girişim olmasaydı doların tırmanışı durmayacak belki de 30-35 TL seviyelerine gelecekti ve enflasyon da ülkemizde kurlarla paralel yürüdüğü için çok yüksek oranlara gelebilirdi. Günümüz için söylemek gerekirse artık görevini yaptı ve sistemden çıkılmaya çalışılıyor.
Seçimlerden sonra işbaşına gelen ekonomi yönetimi düşük faiz politikasından vaz geçerek Mayıs’ta 8.5 olan politika faiz oranını bugün %50 seviyesine getirmesine rağmen kurlardaki artış ve enflasyonun yükselişi devam ediyor.
Tüm bu maliyetlerin sebebi ise düşük faiz politikasında ısrar edilmesi ve uzunca bir zaman devam etmesi olarak açıklanabilir.
Seçimden sonra işbaşına gelen ekonomi yönetiminin hazineye gelen yükü merkez bankasına devretmesiyle söz konusun818 milyar TL. zarar ortaya çıkmıştır. Aşağıdaki tabloda yıllara göre merkez bankasının kar rakamları verilmiştir.
Tablo incelendiği zaman merkez bankasının 10 yıllık karı 301,34 milyar TL. olarak gözüküyor. Yani 10 yıllık karın 2,5 katı kur korumalı mevduat sistemine harcanmıştır.
Önümüzdeki süreçte de enflasyonun mayıs ayında pik yapacağı, yılın ikinci yarısında baz ektisiyle de olsa düşeceği ve yıl sonunda 38-42 aralığında gerçekleşeceği orta vadeli planda öngörülmüştü. Bütçemizin açık verdiği, dış borçlarımızın arttığı gözü önüne alınırsa hedefe ulaşmak zor gibi gözükmektedir.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar