Handan Sema CEYLAN

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Toplantısı Sabancı Center’da gerçekleştirildi. Görevi devraldıktan sonra ilk YİK toplantısında konuşan Orhan Turan, “Rekabetçi kur, yüksek ihracat ve cari fazla mantığıyla kurgulanan ama günümüz kalkınma anlayışı ve pratiğiyle yeterince örtüşmeyen politikalar kalkınma açısından istenilen sonuçları vermiyor. Büyüme kalkınma için tek başına yeterli olmuyor, hatta maalesef fakirleşerek büyüyoruz” dedi. Turan, ucuz TL ve ucuz iş gücü ile ihracatta rekabet avantajı kazanma devrinin, yerini yüksek nitelikli işgücüyle ve teknolojiyle yüksek katma değer yaratmaya bıraktığına dikkat çekti. Küresel koşulların Türkiye’nin lehine ilerlemediğini anlatan Turan, özetle şunları kaydetti:

19 YILIN EN YÜKSEK CDS’İNİ GÖRDÜK

Dünyada böylesi sert bir dönüşüm yaşanırken Türkiye’de bir türlü tam anlamıyla kontrol altına alamadığımız enflasyon, dünyada 1970’leri anımsatan enflasyonist baskının da etkisiyle üç rakamlı eşiğe doğru hızla ilerliyor. Enflasyonla mücadelede tüm dünya faizleri artırarak frene basmayı tercih ederken biz uzun süredir hem kurun yükselmesine ve hesap yapılamamasına yol açan hem de tasarruf sahiplerini cezalandıran bir para politikası izliyoruz. Bundan dolayı vergi mükellefleri ve hazine gereksiz bir yükü taşımak durumunda kalıyorlar. Akran ülkelerle kıyasladığımızda dünyada hem en yüksek enflasyona hem de son derece yüksek risk primine sahip ülke konumundayız. Nitekim bu hafta 19 yılın en yüksek CDS seviyesini de gördük. Bunun sürdürülemez olduğunu ve hızla rasyonel politikalara dönülmesi gerektiğini düşünüyoruz. İktisat bilimiyle ve tüm dünyadaki uygulamalarla çelişen bir yaklaşımı sürdürmemeliyiz. Akılcı, toplumsal aklı ve enerjiyi harekete geçirebilen, farklı kesimlerin katkı yapabilecekleri bir tartışma ortamında piyasa gerçekleriyle ve dünya pratiğiyle uyumlu bir politika seti üzerinde uzlaşabilmeliyiz.

TÜRKİYE İÇİN YÜZDE 0,8 KABUL EDİLEMEZ

Sorunlarımız yalnızca para politikasıyla, dizginlenemeyen enflasyonla sınırlı değil. Derin bir enerji krizinin de içindeyiz ve enerjide dışarıdaki fiyat artışları cari açığımızı artırırken, içeride özellikle sanayiye uygulanan rayiçler üretimi ve ihracatımızı olumsuz etkiliyor. Türkiye ekonomisi dünya hasılasından aldığı payı 2000’lerin başından 2013’e kadar yüzde 0,60’tan yüzde 1,24’e kadar yükseltmişken, bu pay son 7-8 yıldır hızla düşerek yüzde 0,8’e kadar geriledi. Türkiye’nin potansiyeline sahip bir ülke için bu gerçekten kabul edilemeyecek bir durumdur. İzlenen ekonomi politikalarının yarattığı koşullarda gelirler hızla eriyor. Özellikle sabit gelirliler enflasyon baskısını en derinden hissediyor. Kentli, eğitimli orta sınıfların gelirleri de erozyona uğruyor. Unutmayalım ki, orta sınıfı güçlü olmayan bir ülkede demokrasi zayıflar. Eşitsiz gelir dağılımı demokratik sisteme yönelik inancı zedeler.

KÜRESELLEŞMENİN YENİ VERSİYONU İYİ YÖNETİLMELİ

Küreselleşmenin yeni bir versiyonuna geçiyoruz. Tedarik zincirlerinin kısaltılması bağlamında bölgesel ekonomik kümelerin ve bunları örgütleyecek kurumların öne çıkacağı, göçmen meselesinin daha belirgin şekilde siyaseti etkileyeceği ve küresel güvenlik mimarisinin yeniden inşa edileceği bir kurucu andayız. Türkiye bu konuların hemen hepsinde özellikle Batı sistemi içinde önemli roller oynayacak, oynaması kendisinden beklenen bir ülke. Ne var ki bu önemin, bu değerli konumun iyi yönetilmesi gerekiyor.

İSVEÇ VE FİNLANDİYA’NIN NATO ÜYELİĞİ MÜZAKEREYLE ÇÖZÜLSÜN

Terörden çok çekmiş, acılar yaşamış bir toplumun hassasiyetlerine dost ve müttefik ülkelerin daha fazla dikkat etmesini istemek elbette Türkiye’nin hakkıdır. Ancak en haklı olduğumuz konularda bile çıkarlarımızı korurken tercih edeceğimiz yöntem amaca varmamızı kolaylaştıracak şekilde formüle edilmelidir. Bu bağlamda İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri konusunda Türkiye’nin dile getirdiği sıkıntıların ve taleplerin müzakere yoluyla, karşılıklı anlayışı geliştirerek ve ittifak ruhuna uygun şekilde çözülebileceğini ümit ediyoruz.

AB İLE İLİŞKİLERİ SIĞINMACILARA İNDİRGEME ZAMANI GEÇTİ

AB ile ilişkilerimizin hayli sorunlu olduğu herkesin malumu. Bu ilişkileri sığınmacı mutabakatına indirgemekten tarafların vazgeçme zamanı gelmiş de geçmektedir. AB ile ilişkilerin düzelmesi konusu salt ekonomik toparlanmaya bağlanacak bir mesele değildir. Türkiye’nin potansiyelini sonuna kadar kullanacağı bir noktaya gelinmesi aynı zamanda anayasamızdaki demokratik, sosyal, laik, hukuk devleti tanımlamasına tam anlamıyla uygun bir yönetim yapısı kurmaya bağlıdır.

KUTUPLAŞMA ZAAFIMIZI DERİNLEŞTİRDİ

Dinlemeyi önemseyen bir toplumsal kültüre sahip değiliz. Son zamanlardaki kutuplaşma bu zaafımızı derinleştirdi. Halbuki birbirimizi dinlemeye, anlamaya ve ortak paydalarımızı saptamaya her zamankinden fazla ihtiyacımız var. Bu niyetle TÜSİAD olarak Geleceği İnşa çalışmamızı çalıştaylarda gençlerimizle tartıştık. Bu buluşmalara devam edeceğiz. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün bu ülkenin geleceğini emanet ettiği gençlerimize kulak verdik, dertlerini dinledik, hayata bakışlarını anlamaya çalıştık.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE GERİ DÖNÜLSÜN

Yeri gelmişken cinsiyet eşitliği konusuna da değinmek istiyorum. Dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinden önce kadınların siyasi haklara sahip olduğu, eşit vatandaş statüsüne kavuştuğu bir ülkeyiz. Bu çağda Türkiye’nin bu konularda geriye gitmesi kabul edilemez. İstanbul Sözleşmesine geri dönülmesi gerek.

BEYİN GÖÇÜ GÖRÜLMEMİŞ BİR ÖLÇEĞE VARDI

Ülkenin ekonomik durumu ve siyasi atmosferi nedeniyle bugüne dek görülmemiş bir ölçeğe varan beyin göçünü bir kez daha gündeme getirmek zorundayım. Bu göçü durdurmak için atılacak adımların en başta gelen önceliklerimizden sayılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu boyutlarda bir nitelikli insan kaybına tahammülümüz olmadığına inanıyoruz.

FESTİVAL VE KONSER İPTALLERİ…

Ciddiye alınmak isteyen, daha iyi eğitim talep eden, haklarının yenmediği bir düzen arayan gençlerimize, kutuplaşma, ayrımcılık ve ötekileştirmeden arınmış bir ülke iklimi sunabilmeliyiz. Son zamanlarda hızla artan festival ve konser iptallerine de kısaca değinmek istiyorum. Gençliğin her alanda özgürlük talepleri bu denli belirginken, mutlu günlerini tüm enerjileriyle kutlamak isteyen gençlerin bu özlemlerinin, haklarının, eğlenme özgürlüklerinin neden rahatsız edici bulunduğunu anlamak doğrusu pek kolay değil. Bazı sanatçılarımızın ve onları dinlemek, izlemek isteyen hayranlarının buluşmasının neden bir tehlike arz ettiğini anlamamızın da kolay olmadığı gibi.

Geleceğe de ümitle bakıyoruz. Sonuçta, 99 yıllık tarihi içinde Cumhuriyetimiz pek çok zoru başardı. Güçlükleri aştı. Ülkeyi belli bir kalkınmışlık noktasına getirdi. Kurucu ilkelerimiz halen bize ışık tutmaya devam ediyor.

İZLENİMLER…

– TÜSİAD YİK dün düzenlenen bir kokteylle başladı. Rahmi Koç Müzesi’nde düzenlenen kokteyl, İstanbul iş dünyasının belki de en yoğun programlı günündeydi.

– Aynı saatlerde İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) 70’inci yıl galası ve çeşitli ödül törenleri ile açılışlar vardı. Açık havadaki kokteylde bu anlamda bir sirkülasyon yaşandı.

– Özellikle Anadolu’dan gelen iş insanlarının gündemi reeskonttaki sıkılaştırmaydı.

– Ekonomi ile alınacak tedbirlerle ilgili çok sayıda iş insanı “çok geç” yorumunu yaptı.

– YİK toplantısında Tuncay Özilhan’ın iktidar kadar muhalefetten de yeni dönem için net ve somut yol haritaları istemesi dikkat çekti.