Yener KARADENİZ

Çatısı altında 30 federasyon ve 284 dernek üzerinden 50 bini aşkın şirketi barındıran Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun (TÜRKONFED) Başkanı Orhan Turan, finansmanın yanı sıra finansmana erişim maliyetlerinin son dönemde ekonomiyi kilitlediğini söyledi. “Reel sektöre oksijen sağlamak için atılan adımlar nefesimiz daraltıyor” diyen Turan, “Geçici pansuman niteliğinde kısa vadeli çözümler o an için nefes alınmasını sağlayabilir ancak hedef orta ve uzun vadede kalıcı tedaviler ile hastalığı bitirmekten geçiyor” şeklinde konuştu. DÜNYA Üst Yöneticisi Hakan Güldağ, Genel Koordinatör Vahap Munyar ve Başyazar Osman Arolat ile bir araya gelen TÜRKONFED Başkanı Orhan Turan, Başkan Yardımcısı ve Moda ve Hazır Giyim Federasyonu (MHGF) Başkanı Hüseyin Öztürk, TÜRKONFED Başkan Yardımcısı ve Güney Ege Sanayi ve İş Dünyası Federasyonu (GESİFED) Başkanı Oktay Mersin, Doğu Sanayi ve İş Dünyası Federasyonu (DOGUSİFED) Başkanı Müslüm Erbay, TÜRKONFED Yönetim Kurulu Üyesi ve İç Anadolu Sanayici ve İş İnsanları Dernekleri Federasyonu (İÇASİFED) Yönetim Kurulu Üyesi Hande Öztürk ve TÜRKONFED Ekonomi Danışmanı Can Selçuki, ekonomik gelişmelerin sonuçlarına yönelik değerlendirmelerde bulundu.

FİNANSMAN KANALI KOBİ’LER İÇİN KAPANDI

Türkiye’deki işletmelerin yüzde 99,8’inin KOBİ’lerden oluştuğunu ve 7 bin büyük işletmeye karşı 3 milyon 200 bin KOBİ’nin bulunduğuna dikkat çeken Turan, kredi maliyetlerindeki artış ve kur etkisiyle finansman kanalının KOBİ’ler için kapandığını vurguladı. TL’nin aşırı değer kaybı, döviz kurunda yaşanan oynaklık ve ham madde fiyatlarındaki fahiş artışın işletme sermayesi ihtiyacını artırdığını anlatan Turan, “İşletme sermayesi ihtiyacı, son bir yılda dört kata yakın artan sektörlerimiz var. Eskiden yatırım için finansmana ihtiyaç duyulurdu. Şimdi hayatta kalmak için ihtiyaç duyuyoruz. Özellikle tekstil, gıda gibi hammadde ithalatı ile ihracatı yapan sektörlerde bu durum daha fazla yaşanıyor. Çünkü firmalarımız TL’deki değer kaybı ile birlikte hammadde fiyatlarından çok daha fazla etkileniyor. Bu durum sürdürülemez bir noktaya gelmiştir. Finansmana erişim ve ödeme sorunları artacaktır. Bu sürecin zincirleme bir reaksiyonla üretimin durması ile kapanmalara ve dolayısıyla istihdama olumsuz etkisi kaçınılmazdır. Kur farkı ve finansman giderlerinin tamamı bilançolarda gider olarak görünmeli. Devlet gerekse de finansa sektörü tarafında finansmana erişim kanallarının bir an önce açılması gerekiyor. Finansa erişimin ilk şartı ülkemizdeki finans kaynaklarının bollaşması ve bunu teşvik edecek ortamın oluşturulmasıdır. Merkez Bankası bir yandan Türk Lirası’nın değerini korurken diğer yandan birikimlerin artması için gerekli olan ekonomi biliminin gerektirdiği tedbirler almalıdır” diye konuştu.

“SORUNLAR ARTIK KRONİK HALE GELDİ”

Orhan Turan, bu sorunlara yol açan sürece ilişkin de değerlendirmelerde bulundu. Türkiye’nin son 2-3 yıldır kur-enflasyon döviz sarmalında yaşadığını ve salgınla birlikte yapısal hale gelen bu sorunları çözmeye çalıştığına dikkat çeken Turan, bunun artık kronik hale geldiğini vurguladı. Bu noktada farklı arayışlara girildiğini belirten Turan, “Denenen yöntemlerle bugün geldiğimiz süreci hep birlikte yaşadık. Hepimizin ortak amacı ülkemizin refah düzeyini artırmak, çalışanlarımızı ve üretim gücümüzü korumak, daha nitelikli ve katma değerli yüksek teknoloji ihracatı ile dünya ekonomisinden son 40 yıldır aldığımız payı yüzde 1’lerin üzerine taşımak. Ekonomimizin geçici pansuman niteliğinde kısa vadeli çözümleri o an için nefes alınmasını sağlayabilir ancak hedef orta ve uzun vadede kalıcı tedaviler ile hastalığı bitirmekten geçiyor. Bunun yolu da yapısal reform gündemine kapsayıcı, şeff af bir yönetim tarzıyla dönmekten geçiyor. Ekonomide güven ve istikrar da bu kapsayıcılık, katılımcılık, şeff afl ık, hesap verebilirlik ve liyakata dayalı bir anlayışı tesis etmekten geçiyor. Üretim ekonomisi temelli, hukukun üstünlüğünü tesis etmiş, demokratik reformları gerçekleştirmiş bir modele ihtiyacımız var”

“ÖNGÖRÜLEMEYEN ORTAMDA ÜRETİM EKONOMİSİ DURUR”

Türkiye ekonomisinin kalbinin sanayi olduğuna dikkat çeken Başkan Turan, katma değer, verimlilik ve ihracatın neredeyse tamamının sanayi kaynaklı olduğunu aktardı. Turan, “Sanayicilerimiz hammadde, yatırım, kredi ve çalışan emeği gibi süreçleri, belirli maliyetler ile bir araya getirerek üretim gerçekleştiriyor. Bu karmaşık sürecin sağlıklı işleyişi ve katma değer yaratması için bir tek şart var: O da öngörülebilirlik” dedi. Öngörülemeyen ortamlarda ise üretim ekonomisinin durduğunu belirten Turan, şöyle devam etti: “Ücretler, girdi ve çıktı fiyatları ve kredi faizlerindeki belirsizlikler sanayicinin doğru karar almasını engeller. Böyle ortamlar sanayiciyi üretim kapasitesini yönetemez, yatırım yapamaz hale gelir. Özellikle yüksek kur-faiz-enflasyon sarmalındayken üretim ekonomisine devam etmemiz son derece zor.”

120 GÜN VADELER PEŞİNE DÖNDÜ

Orhan Turan, bu noktada ekonomideki mal ve hizmet alışverişlerinin temel öğesi olan kuru örnek göstererek, 7,5 TL’den 18 TL’ye yükselen, bir gecede 11 TL’nin altına inen ve iki haftada yeniden 14 TL seviyelerine çıkan kur oynaklığının, öngörü yapmayı zorlaştırdığını belirtti. Bunun ticarette fiyat oluşumunu engellediğini anlatan Turan, “Bazı günler ekonomi kilitleniyor, fiyat verilemiyor, sipariş alınamıyor. Eskiden belki 120 gün vadeyle satan bugün peşine dönmeye çalışıyor. Tüm bunlar üretimi, iç piyasadaki alışverişi ve dış ticareti durma noktasına getirdi. Mali kesimdeki işlemler beklemeye geçti” diye konuştu.

“YÜZDE 100 İHRACAT YAPAN FİRMALAR BİLE MUTSUZ”

Orhan Turan, kurun ihracata etkisini ise şöyle değerlendirdi: “Kurdaki artışın ara malı ithalatı ve enerji fiyatları kanalıyla ihracattaki rekabet düzeyini, yatırımları ve istihdamı olumsuz etkilemesinin yanı sıra gelir dağılımında da giderek daha fazla bozma yaratma riski bulunuyor. Son dönemde Anadolu’nun dört bir yanında üyemiz olan iş insanları ve bölge iş insanları ile bir araya geliyorum. 30 federasyon başkanımızın yanı sıra YDK ve YK toplantılarında iş dünyasının haklı isyanını görüyorum. Yüzde 100 ihracat yapan firmalar bile mutsuz. Çünkü Türkiye 100 dolarlık ihracat için 70 dolarlık ithalat yapmak zorunda. Biz ithalata bağlı bir ülkeyiz. Kısacası uygulandığı söylenen ekonomik modele dair ve ülkenin gidişatı ile ilgili ciddi bir karamsar tablo söz konusu. Bu durum hemen hemen tüm sektörleri olumsuz ilgilendiriyor. Demir- çelik, kimya, tekstil, kağıt. İş dünyası ne yapacağını bilmiyor. Zaten pandemiden dolayı tedarik zincirinde, ham maddeye erişimde problem var. Bir de buna bizim içeride yaşadığımız türbülanslar eklenince iş dünyası giderek daha fazla zorlanıyor. İş dünyası önünü göremezse nasıl üretim yapar, istihdam sağlar?”

POLİTİKA FAİZİ DÜŞÜYOR AMA BORÇLANMA MALİYETLERİ YÜKSELİYOR

Faizlere ilişkin, “Yüksek faiz ortamı yatırım iştahını kapatıp, sanayicilerin finansman ihtiyaçlarını zorlayan şartlar yaratıyor. Bu bir gerçek” diyen Turan, ancak eylül ayından itibaren alınan faiz indirimi kararları neticesinde kurun yıllık bazda yüzde 120 arttığını, müdahale sonrası ise bu oranın yüzde 60’a gerilediğini söyledi. Gelişmekte olan ülkelerin yüksek enflasyon riskine karşı faiz oranlarını yükselterek aksiyon aldığına dikkat çeken Turan, Türkiye’de ise bunun tersi politika izlendiğini belirtti. Turan, şöyle konuştu: “Politika faizimiz yüzde 14 ama özel bankalar yüzde 30-35 civarında faiz uyguluyor. Şirketlerin kredi limitleri yetmiyor. Borçlanma maliyetleri düşmüyor. Faiz indirimi finansal koşullara da yansımıyor. Örneğin bir sene önce yüzde 7,5 ile borçlanıyorduk, şimdi yüzde 30- 35’le borçlanıyoruz. Kamu bankalarındaki oranlar yüzde 15-17 arasında seyretse de onlar da kredi verme konusunda limitli ve iştahsız davranmakta. Gelecek sene kaça borçlanacağımızı iş dünyası olarak öngöremiyoruz. Politika faizi düşüyor ama kredi faizi, hazinenin borçlanma faizi ve 2-5-10 yıllık tahvil faizleri yükseliyor. Biz aslında faizi indirmedik, faiz zaten artmış oldu.”

“MERKEZ BANKASI KARARLARI SİYASİ TEMELLİ”

Orhan Turan, Merkez Bankası’nın kararlarının siyasi temelle alındığına dair yüksek bir algı oluştuğuna dikkat çekerek, bunun başta ülke risk primi olmak üzere pek çok olumsuz sonuçlara yol açtığını söyledi. Turan, yaşanan sürecin belirsizlik ortamında yerli ve yabancının yatırım iştahını etkileyeceğini ifade ederek, “Bu ortamda bankaların yatırım kredisi verip veremeyecekleri bile soru işareti. Çünkü güveni kaybettiğinizde riskinizi artırırsınız. Faizleri düşürseniz de geçmişte olumlu sonuçlar alamadığımız yolları yeniden denemenin bir faydası olmaz. O nedenle faizi ya da enflasyonu indirmekten çok riski düşürmeye odaklanmalıyız” dedi. Tüm dünyada artan enflasyon oranlarına dikkat çeken Turan, küresel enflasyonist baskıların giderek arttığı bir dönemden geçildiğini aktardı. Turan, şöyle konuştu: “Reel kur, tarihi düşük seviyelerde seyrediyor. Ülkemizin dünya ekonomisinden aldığı pay 40 yıl öncesine geri döndü. Dünya ekonomisinden aldığımız pay 40 yıl önceki gibi binde 85. Hatta son 300 yıla bakarsak Türkiye’nin dünya ekonomisinden aldığı pay 0,85 ila 1,1 arasında gidip geliyor. Bu da bizim riskimizi artırıyor. 2022 yılında enflasyonla mücadelenin odak olarak belirlenmesi ve topyekûn bir mücadelenin enflasyon cephesinde verilmesi yerinde olacaktır.”

“EKONOMİLER GÜVEN ÜZERİNE İNŞA EDİLİYOR”

TÜRKONFED Başkanı Orhan Turan, son dönem uygulanan ekonomi politikasının hem büyük bir belirsizlik yarattığını hem de hedefl enenin tam tersi sonuçlarla karşılaşıldığını söyledi. Turan: “Üretim ekonomisi kilitleniyor… Serbest piyasa ekiplerinin kuralları çerçevesinde üretim ekonomisini kilitleyen kanallar akılcı ve bilimsel yöntemlerle aşılmasıdır. Ekonominin aktörleriyle istişare edilmeden, bilimsel olarak kanıtlanmış ilkeler dikkate alınmadan politika tasarımı yapılmamalı… Serbest piyasa kurallarının dışında atılan adımlar geçici olarak kısa vadeli sonuçlar üretirken, orta ve uzun vadede çok ciddi yapısal sorunlar ortaya çıkarıyor. Bu nedenle geçici çözümler yerine kalıcı reformlarla güçlendirilmiş bir ekonomi politikasına ihtiyacımız var. Ekonomik ve toplumsal refahı sağlamanın yolu, her şeyden önce güveni ve istikrarı artırırken, ülke risk primini düşürmekten geçiyor. Özellikle faiz indirimi kararlarının ardından ülke risk primimizin 600 puanı aştığı bir ortamda iş dünyasının yatırım iştahı ile birlikte uluslararası yatırımcıların duyduğu güven de giderek azaldı. Çünkü günümüzde ekonomiler güven ve istikrar üstüne inşa ediliyor, kalkınma için ekonomik faaliyetler tek başına yeterli görünmüyor. Yatırımcılar güven duydukları ülkelere doğru sermaye akışını sağlıyor” diye konuştu.

TÜRKONFED’DEN FİNANSMAN KANALINI AÇACAK 3 ÖNERİ

TÜRKONFED Başkanı Orhan Turan, finansmana erişim kanallarının açılması ile destek mekanizmalarının oluşturulmasına yönelik önerilerde de bulundu. Turan bu önerileri şöyle sıraladı:

1- BANKALAR KREDİ FAİZLERİNİ DÜŞÜRMELİ, KATI KURALLARDAN VAZGEÇMELİ:

Tüm bankalar kredi kullanımında katı kurallar uyguluyor. Bazı bankalar, yalnızca kendi bankalarında hesabı olan tedarikçilere ödeme yapılması koşulunu öne sürüyor, bankadan bankaya transfere veya başka bankadaki kredinin kapatılmasına izin vermiyor. Firmalarımızın kapanmaması, istihdam ve iş gücü piyasasının daha fazla bozulmaması için firmalarımızın işletme sermayesi, bankacılık sistemi tarafından desteklenmeli. Bu süreçte bankalar firmalara ayırdıkları kredi limitlerini artırırken, talep edilen kredi faizlerini de indirmelidir.

2- KGF DESTEKLİ MEKANİZMALAR DEVREYE ALINMALIDIR:

Özellikle yatırım ve ihracat odaklı şirketlerde KGF’nin yeniden, daha ucuz maliyetli kredi kanalını açmasına yönelik çok büyük bir beklenti oluştu. Bu kapsamda TÜRKONFED olarak, 2021 yılı Ağustos ayında açıklanan KGF destekli mekanizmaların bir an önce hayata geçirilmesini önemsiyoruz.

3 – EXİMBANK DOĞRUDAN TEMİNAT MEKTUPSUZ İHRACAT DESTEĞİNE GEÇMELİ:

Eximbank’ın verdiği kredilerin bankalardan teminat mektubu alınarak ve ancak firmaların ticari banka limitlerinden harcanmak suretiyle erişilebilmesinin yanı sıra banka kredileri ile yarışacak düzeye gelmesi de ihracatçı firmalarımızı zor durumda bırakıyor. İhracatı desteklemek için Eximbank kredilerinin uygun koşullarda verilmesi sağlanmalı. Eximbank’ın doğrudan teminat mektupsuz ihracat desteğine geçmesi de yararlı olur. Eğer bu önlemleri alabilirsek 2022 yılında işletme sermayesi ihtiyacı giderilir, reel sektörün finansmana erişim kanalları açılır. Aksi durum üretim, yatırım ve istihdamı durma noktasına götürecek bir sürece yol açabilir.

İŞLEYEN MAKİNELER DURMA NOKTASINA GELEBİLİR

Emtia, ham madde, enerji ve lojistik fiyatlarında inanılmaz artışların yaşandığını anlatan Orhan Turan, özellikle tedarik zincirindeki sorunların, ham madde ve üretim maliyetlerini önemli oranda artırdığına dikkat çekti. Öte yandan lojistik maliyetlerinin de arttığını belirten Turan, “Çünkü sektör, mevcut talebi karşılamaya yetmiyor. Bu sorunu çözemezsek lojistik maliyetleri giderek daha fazla artacak. Tüm bunları üretim ve yatırım iştahının kapanacağı, ihracat kaybının yaşanacağı, rekabet gücümüzün azalacağı bir sürecin başlangıcı olarak görüyorum. Doğal gaza bir yılda yüzde 240 zam geldi. Özellikle yoğun enerji tüketen ve ithal ham madde oranı yüksek olan sektörlerin maliyetleri giderek artıyor. Dolayısıyla alınan kararlar gözden geçirilmezse, ekonomi biliminin gerekliliklerine uygun piyasa yönetimi anlayışı benimsenmezse işleyen makinelerimiz de durma noktasına gelebilir. Biz üretip, istihdam yapıp, yatırım yapmak, katma değer yaratmak istiyoruz. Türkiye’nin ihracatla büyümesi gerektiğini her platformda söylüyoruz. Ama ihracat yaparken de katma değerli, markalı ihracata odaklanmalıyız. Bunun için nitelikli insan kaynağı ve teknoloji kullanmalıyız. Miktarı artırıyoruz ama katma değer olarak artış sağlayamıyoruz” ifadelerini kullandı.

ENERJİ FATURASI BİR YILDA DÖRDE KATLANDI

Orhan Turan, enerjide yaşanan fiyat artışlarının, işletmelerin maliyetlerini ciddi ölçüde yükselttiğini söyledi. Doğal gaz fiyat artışları konusunda teminat mektubu yetiştiremediğine yönelik üyelerinden geri bildirimler aldıklarını belirten Turan, “Orta ölçekli bir sanayiciden 20 milyon TL’lik teminat mektubu isteniyor. Dağıtım firmaları farklı talepler ile geliyor. Bir yılda yüzde 400’ün üzerinde sanayi doğalgazına tüketim miktarlarına göre fiyat artışı geldi. Bu durumun sürdürülebilirliği sanayicilerimiz açısından artık taşınamayacak bir noktaya gelmiştir. Üstelik enerji fiyatlarındaki artış devam edecek gibi görünüyor. Tabii küresel konjonktürde değişiklik olursa fiyatların düşmesi de mümkün ancak göstergeler şimdilik bir düşüşe işaret etmiyor. Bu nedenle öncelikle işletmelerimizin üzerindeki enerji maliyeti baskısının azaltılması gerekiyor. Üstelik bu durumun satış fiyatlarına ve buna bağlı olarak enflasyona olumsuz etkisi de kaçınılmaz görünüyor. Ülke olarak ithalatçı konumumuzun bilincindeyiz. Dolayısıyla Türk Lirası’nda tüketici, üretici, yatırımcı, ihracatçı, ithalatçı gibi tüm kesimler için fiyat istikrarı sağlamak durumundayız” şeklinde konuştu.

BELİRSİZLİK SÜRERSE KÜÇÜLMELER OLACAK, İŞSİZLİK ARTACAK

Bu belirsizlik devam ederse özellikle yurtiçine çalışan şirketlerde doğal olarak küçülmeler yaşanacağını vurgulayan Orhan Turan, “Biz TÜRKONFED olarak 2011 yılından beri ‘Önce küçüğü düşün’ diyoruz. Biz KOBİ’lerin Avrupa’da da temsil eden bir sivil toplum örgütüyüz. Avrupa KOBİ Birliği (SMEunited) üyesiyiz. KOBİ’ler krizlerde özellikle nakit akışı ve finansman erişiminde sorunlar yaşıyor. Türkiye’de 7 bin sanayiciye karşı 3,2 milyon KOBİ var. KOBİ’lerin sorunlarını çözemezsek üretim durur. Bunun neticesinde işsizlik de söz konusu olabilir” diye konuştu.

“Maç oynanırken taktik değiştirilir, kurallar değişmez”

TÜRKONFED Başkan Yardımcısı ve GESİFED Başkanı Oktay Mersin, ekonomi politikalarına yönelik eleştirilerde bulundu. Türkiye’nin şu anda iktisat kurallarına aykırı bir pozisyonla yönetildiğini belirten Mersin, “Maç oynanırken taktik değiştirilir, kurallar değişmez. Taktik değiştiriyoruz sürekli. Kural yok zaten. Faize takıldık kaldık. İlk kez iş dünyası resmi faizin artmasını istiyor. Zaten reel faiz yüksek. İşletme ve yatırım sermayesine ihtiyacımız var. İşletme sermayesi nedeniyle mart ve nisanda ciddi kayıplar olacağını düşünüyorum. Akıllı davrananlar işi bırakacak. Diğerleri de işletme sermayesi olmayacağı için dağılıp gidecek. Yerine koyma maliyetleri çok yükseldi. Sermayeye ihtiyaç var ama ulaşamıyoruz. Bizim özelimizde kredibilitemiz iyi. 2 yıl için 20 milyon kredi istedik, yüzde 32 faiz istendi. Normal şartlarda 1 yıl üzeri de vermiyorlar. Yatırım sermayesini söylemiyorum bile” dedi. Denizli’de ciddi bir yatırımcı ruh olduğuna dikkat çeken Mersin, bölgedeki sorunlar konusunda ise şu ifadeleri kullandı: “Denizli’nin limana ulaşım sıkıntısı var. Antalya ve İzmir limanlarının ortasındayız. Demiryolu için bastırıyoruz. Ayrıca aydın ve Denizli otobanı yapılıyor onun devamında da Antalya otobanı yapılacak. Yapılırsa iki taraftan da ihracat yapma şansımız olacak. Turizm otelcilikte vergi ve KDV’ler ile ilgili sıkıntılar var. Zamların üst üste yapılması herkesin dengesini bozuyor.”

“Kur ve hammadde zammı bize çok zarar verdi”

TÜRKONFED ve İÇASİFED Yönetim Kurulu Üyesi Hande Öztürk, kur oynaklığı ve hammadde zamları ile ilgili konuştu. Dünyanın çok farklı bölgelerinde fabrikalar kurduklarını anlatan Öztürk, en büyük rakiplerinin de Tetra Pak olduğunu belirtti. Öztürk, “Aynı malzemeleri kullanıyoruz. Aynı tedarikçiden alıyoruz ama bizim fiyatlarımız yüzde 35-40 bandından ucuza geliyordu. Fiyatların artmış olması ve kurdaki dalgalanma bizlere çok zarar verdi. Hammadde inanılmaz yükseldi. Kurlar indi ama hammadde hala yüksek. Sacda da yurtdışına bağlıyız. Yurtiçindekiler de fiyatları arttırdı. Fırsatçılık yapanlar da var. Mal vermiyorlar piyasaya. Çünkü kurun artma riski hala yüksek. İki sene böyle devam edecek havası var. Huzur havası yok. Malımı tekrar yerine koyamayacağım endişesi ile fiyatlar geri gelmedi. Ocakta da klasik zamlar yapıldı. 120-90 gün vade ile aldıklarımız nakde döndü, hatta ön ödemeye geçtiler. Uzun süre kimse kimseye fiyat vermedi. Siparişlerimiz çok ama insanların ciroları kurdan ötürü büyüdü. Bir anda birçok şirket KOBİ tanımından çıktı. Kur farkı faturaları oluştu. 10 milyon banka limitimiz var ama hiçbir işe yaramıyor. Artırmıyorlar kolay kolay” şeklinde konuştu.

“Fabrikalar konuta dönüşüyor”

TÜRKONFED Başkan Yardımcısı ve MHGF Başkanı Hüseyin Öztürk, 4-5 aydır ciddi bir kaos ortamı yaşadıklarını anlattı. Sektörde faaliyet gösteren birçok oyuncunun nefesi yetmeyeceği için oyundan çıkacağını anlatan Öztürk, “Benim kendi işletmemde kasım ayında 110 bin TL gelen elektrik faturası 600-650 bine çıkacak. Hazır giyim sektörü fason ağırlıklı bir sektördür. Aşağı doğru inen bir yapı var. Sektör tamamen nakde döndü. Yukarda üretimin, ihracatın ve istihdamın çok önemli olduğu söyleniyor ama aşağıda çok başka şeyler yaşıyoruz. Aşağıda bir işgal var. Biz reel sektörüz güven yaşamak istiyoruz. Yola girdiğiniz zaman yolun durumunu görmek isteriz. Dünyada salgın ile birlikte büyük-küçük balık değil, hızlı balık önem kazandı bunu ortaya koymamız lazım” dedi. Yaşanan sıkıntılar nedeni ile fabrikaların konuta dönüştüğüne yönelik gözlemlerini paylaşan Öztürk, şöyle devam etti: “Üretimin kesinlikle bir strateji ile yürütülmesi lazım. Üretim, istihdam ve ihracat vazgeçilmez bir üçlü. Bu üçlü bir birini tamamlayıcı olmalı ve bunu yaparken finans sektörü bunun destekleyicisi olmalı köstekleyicisi olmamalı. Biz bankaları yanımızda bir çözüm ortağı, partner olarak görmek istiyoruz. Şemsiye ne zaman alınacak kaygısı taşıyoruz. O kadar çok gider oluştu ki. Ekonomi uzmanlarının üretimi ayakta tutmak için bunu bir seferberlik olarak düşünmeli. 2022 maliyetleri ile daha yüzleşemedik. Bu maliyetler çok önemli ama kimse öngöremiyor. İç piyasada dinamizmimizi kaybettik.”

“Coğrafya kaderdir ama imkanlarından faydalanamamak kader değildir”

Doğu Sanayi ve İş Dünyası Federasyonu (DOGUSİFED) Başkanı Müslüm Erbay, federasyon olarak Van, Hakkari, Bitlis ve Muş illerini kapsadıkları bilgisini vererek bölgede yaşanan 3 önemli soruna değindi. Bölgenin en önemli sorunun işsizlik olduğunu anlatan Erbay, “Bir diğer en önemli sorunumuz ise lojistik. Bunu hepimiz biliyoruz dile de getiriyoruz ama devlet duymazlıktan geliyor. Yıllardır bölge olarak rekabetin eşit şartlarda oluşturulması gerektiğini söylüyoruz. İran ile çalışıyoruz ve ağır tonajlı yükler getiriyoruz. Yer altı zenginlik kaynaklarımız var. Dünyada ilk sırada olan illerimiz var ama biz yeraltı kaynaklarımızı dünya pazarına sunamıyoruz. Hattımız geliyor Van denizinde kilitleniyoruz. Feribota mahkumuz. Kara yolu daha ucuz. Devlet demiryollarından istifade edemiyoruz. Kuzey veya Güney Van Gölü demir hattı önerimiz var. Defalarca paylaştık ama yapılmıyor. Biz güneyde kesintisiz ticaret yapabileceğimiz bir demir yolu hattı istiyoruz. Diyarbakır Van yolu hala köy yolu gibi. İkincisi sınır ticareti konusu. Van, İran ile 330 km sınırı olan bir il ama başkonsolosluk ve ihracatçılar birliği meclisi İran ile sınırı olmayan Erzurum’da. Kapıköy sınırı var ama günde ortalama 3 saat hizmet veriyor. Biz imtiyaz istemiyoruz. Diğer bütün gümrük kapılarında uyguladığın ithalatihracat rejimi ne ise onu da Kapıköy’de uygula. İthalat yapamıyoruz. Coğrafya kaderdir bunu kabul ediyoruz ama coğrafyanın imkanlarından faydalanamamak kader değildir” ifadelerini kullandı.

“Küresel durum Türkiye’nin en aleyhine olan dönemde”

TÜRKONFED Ekonomi Danışmanı Can Selçuki de yaptıkları anketleri örnek göstererek 10 sene önce yapılan anketlerde özel sektörün en önemli sorunu olan finansmana erişimin yerini şimdi işletme sermayesine erişimin aldığını söyledi. Selçuki, “Fed ‘salgını bitmiş sayıyorum’ dedi. 2008 dönemi krizinden sonra muazzam bir likidite bolluğu yaşandı. Şimdi Türkiye o dönemdeki olumlu durumda değil. Birincisi CDS’ler, ikincisi de paranın Türkiye’ye gelmemesi için Türkiye’den kaynaklı olmayan çok fazla neden var. ABD’de enflasyon yüzde 7. Faiz artırımı bu paranın gelmesini engelleyecek. Risk değeri nedeni ile daha da zorlaştırdı. Küresel durum Türkiye’nin en aleyhine olan dönemde. Ciddi bir reel negatif faiz ile karşıyayız. Ekim 2019’dan beri 80 binden fazla anket yaptık. Sürekli aşağı yönlü giden bir ekonomi beklentisi var. 2017’den önce yaptığımız ankette ekonominin çok kötü olur diyenlerin oranı yüzde 30 iken şimdi yüzde 70. Hane halkını çok zorlu bir dönem bekliyor. Sosyal barış yönünden ciddi riskler bekliyor. Bütün bunlar olurken yeşil dönüşümü de konuşmuyoruz. Çok temel mega olayları ıskalıyoruz” diye konuştu.