Biz Müslümanlar için son derece kutsal, son derece önemli on bir ayın sultanı Ramazan ayı geldi. Ramazan ayı her zaman bolluk, verimlilik, bereket ayıdır ve bu ayda manevi değerlerimiz maksimum seviyeye çıkmaktadır. Aslolan her ay her zaman aynı şekilde davranmamızdır.

Ancak ekonomik olarak bu yıl ramazan ayına biraz sıkıntılı başlıyoruz. Yaşamakta olduğumuz yüksek enflasyon, hayat pahalılığı nedeniyle mübarek ayda bolluk olmayacak gibi gözüküyor. Çünkü halkımızın büyük çoğunluğu geçim sıkıntısıyla boğuşmaktadır. Özellikle emekli ve asgari ücretliler iftar ve sahur sofralarını nasıl tamamlayacağız veya nelerden tasarruf edebileceğiz hesabı ile meşgul oluyorlar.

Özellikle gıda fiyatları son bir yılda astronomik olarak arttı ve duracağa da benzemiyor. Birtakım sıkıntılara her gün yenileri ekleniyor. Marketlerde gıda fiyatları bir yılda yüzde 78, meyve fiyatları yüzde 93, sebze fiyatları da yüzde 120 artış gösterdi. Ekmek, un, bulgur, makarna yağ fiyatları yüzde 63, süt ürünleri ile yumurta fiyatları yüzde 82, yağ fiyatları da yüzde 80 zamlandı. Son günlerde yaşadığımız Ayçiçek yağı sıkıntıları şekerde de görülmeye başlandı. Rusya Ukrayna savaşı nedeniyle un sıkıntısının da kapıda olduğu söyleniyor.

Fiyatlar gerçekten cep yakıyor ve aile bütçelerini zorlamaya devam ediyor. Geçen hafta gittiğim İstanbul Erenköy semt pazarında gerçekleri bire bir yaşadım. Pazarda patates 10, Soğan 6, marul 17, karnabahar 25, lahana 12, portakal 12, elma 12 TL civarında idi.

Dar gelirli ve emekliler için zor bir ramazan olacağını söylemek abartı olmaz. ET fiyatları %48 artmasına rağmen et sür kurumu önünde kuyruklar uzadıkça uzuyor. Milletin alım gücü her geçen gün azalıyor ve çözüm bekleniyor. Ortaya atılan asgari ücretliye ek zam talebi de temmuza ertelenmiş gibi gözüküyor. Aslında ücret zamları yılda en az üç defa enflasyon oranının üstünde bir oranla güncellenmelidir. Şubat ayında tarihimizin en yüksek enflasyonu TÜFE %54,44, ÜFE %105 olarak açıklandı ve önümüzdeki süreçte de yüksek enflasyon sarmalında yaşayacağımız kesin gibi.

Diğer taraftan maliye bakanımız sn. Nurettin Nebati de dışarıdan kaynak sağlamaya çalışıyor. Kur korumalı mevduat ise hazineye yük getirmesine rağmen devam edilmesinden başka çare gözükmüyor. Kısaca söylemek gerekirse önümüzde zor bir süreç ekonomik olarak bizi bekliyor. Vatandaş olarak nerelerden tasarruf edeceğimizi şaşırmış durumdayız.

Ramazan ayında çeşitli TV programlarında aynı yayınları izliyoruz. Tabii ki halkımız da en basit soruları din alimlerine sormaktan da geri kalmıyor. Dinimizin kuralları her yıl değişmeyeceğine göre aynı programlar banttan da yayınlanabilir. (İftar ve sahur duası hariç)

Bir de lüks otellerde, lüks restoranlarda müşterilerine veya hedef kitlesine iftar programları yapan büyük şirketleri unutmayalım. İftar yemeği muhtaç olan kimselere verileceği din alimleri tarafından vurgulanıyor. Hâlbuki büyük şirketler otel veya restoranlarda verecekleri yemekleri fakir, muhtaç vatandaşlara verse çok daha faydalı olacağı kesindir. Bazı şirketlerin de en uygun olarak Anadolu’nun çeşitli vilayetlerinde her gün iftar çadırı kurarak fakirlere yemek dağıtmaktadır. Aslolan bu tür iftar programlarıdır.

Bir de geçen yıl öğrendiğim bir yardım olayını söylemeden geçemeyeceğim. İstanbul da büyük bir şirket bir semt pazarının ürünlerini komple satın alarak adını da söylemeden halka bedava ne varsa dağıtmış. Böyle iş insanlarımızı kutluyorum.

Ramazan ayında en dikkat etmemiz gereken konulardan biri de beslenmedir. Uzun süreli açlıktan sonra mideyi tıka basa doldurmak metabolizmanın bozulmasına yol açabilir. Bunun için diyetisyenden yardım almamız uygun olacaktır. Bazı vatandaşlarımız ise zayıflamak, rejim yapmak için oruç tuttuklarını ifade ediyorlar ama bu son derece yanlış bir tutumdur. Çünkü oruç, dinimizin emrettiği ibadetlerden sadece biridir.

Dinimizin emirlerinden biri de ramazan ayında hali vaki yerinde olanların zekât vermesidir. İbadetini yerine getiren, muhtaç kimselere verilen zekât, fakirliği ortadan kaldıracağı gibi toplumda sosyal adaleti de sağlayacaktır.

Biraz da oruç konusunda kendimden bahsedeyim. Ekim 2008 de böbrek hastalığına yakalandığım zaman doktora gittiğimizde oruçlu olduğumu söyleyince doktor bana çok kızmıştı ve diyaliz başlangıcını böbreklerin susuz kalacağı sebebiyle öne alabileceğimi söylemişti. O  zamanda bu yana oruç tutamıyorum ve şimdi de diyaliz hastası olduğum için oruç ibadetimi yerine getiremiyorum.

Tüm halkımıza hayırlı ramazanlar dilerim.

Saygılarımla

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist