Her şey üst üste geliyor sanki. Amerika’da, Avrupa Birliği’nde, bölgede, ülkede birçok belirsizlik var. Geçen Pazartesi günü Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bu belirsizliklerin üzerine gümüş bir tüy dikti doğrusu. TÜİK, yeni açıkladığı milli gelir serisi ile hepimize, “Sizin o Türkiye ekonomisi ile ilgili bugüne kadar dedikleriniz var ya? Onlar artık yok!” demiş oldu. Ama niye böyle olduğunu da açıklamadı doğrusu. Hadi benim ne düşündüğüm önemli değil ama portföy yöneticilerinin de kafası karıştı.
2016’dan 2017’ye giderken elimizdeki referans noktalarını iyice kaybetmiş olduk. Doğrusu ya, bu gündemin, bu kadar belirsizliğin içinde hiç de iyi olmadı. İşte bu şartlar altında ben, bugün size sorayım: Sizce 2016 yılı büyüme oranı, Orta Vadeli Program’da yazan, yüzde 3,1’in ne kadar altına iner? Soru “3,1’in altına iner miyiz” değil, çünkü bana artık kesinlikle öyle olurmuş gibi geliyor.
Ama önce, TÜİK’in milli geliri hesaplama yöntemini değiştirmesinden başlayayım, müsaadenizle. TÜİK, milli gelir hesaplama yöntemimizi, Avrupa Hesaplar Sisteminin (European System of Accounts- ESA) yeni versiyonu ile uyumlu hale getirdi. Askeri silah sistemi harcamalarını ve Ar-Ge harcamalarını, yatırım harcamalarına ekledik. Başka? Yurt dışı inşaat şirketlerinin aktiviteleri dolayısıyla ortaya çıkan rakamları da hesaplarımıza eklemeye başladık. Ama öyle anlaşılıyor ki, iş ESA ile sınırlı da değil, TÜİK bugüne kadar tahmin ettiği bazı rakamları doğrudan Sosyal Güvenlik Kurumu ve Maliye Bakanlığı’ndan almaya başladı. Yetmedi, bir üçüncü unsur olarak TÜİK 2002’den beri ilk kez 2012 için yeni bir girdi-çıktı tablosu da yayımladı ve buna uygun olarak, iktisadi akımları belirleyen katsayıları da değiştirmeye başladı. İşte bu üçlü değişiklik, aynı anda yapılınca, ortalık karıştı.
Öncelikle 2012 yılı için eski ve yeni milli gelir serileri arasındaki farkın yüzde 11 civarında olduğu görülüyor. Bu değişiklik son yapıldığında, AB’de milli gelir 2010 senesi için toplamda yüzde 3,9 yükselmişti. Değişiklik iki kanaldan geldi. Finlandiya ve İsveç gibi bazı ülkelerde, hesaplardaki yapısal değişiklik fark getirdi. Bazı ülkelerde ise ölçüm hataları düzeltildi. Türkiye, Kıbrıs ve Hollanda ile birlikte daha çok ölçüm hatası düzelen ülkelerden biri. Eskiden olduğu gibi, tahmin yerine, doğrudan rakamlar kullanılınca, girdi çıktı tablosu da değişince haliyle eski ölçüm hataları azalmış oldu bir kere. Bu ilk nokta.
Geleyim ikincisine, AB’de milli gelir değişikliği oldu ama büyüme oranları değişmeden kaldı. Orada bu son değişiklik 2014 yılında yapıldığında büyüme oranlarındaki değişiklik +/- yüzde 0,1 aralığında kaldı, pek oynamadı. Ama bizde 2011’den sonra ne olduğunu anlamak mümkün olmuyor. 2011’den sonra büyüme oranları bazı yıllar için yüzde 100 civarında yükselmiş görünüyor. Hoppala paşam diye bakakaldık, tabii. Şimdi anlamaya çalışıyoruz.
Ne kamunun silah alımı, ne de inşaat şirketlerimizin başarıları 2011’den sonra başladı. O vakit ne oldu? Belki girdi-çıktı tablosu, bir şeyleri değiştirdi. Belki eskiden tahmin edilen bazı değerlerin şimdi kamunun içinden doğrudan temini sapmalı geçiş dönemi gerektirdi ama asıl gördüğüm şudur: Türkiye’de, bu şartlarda iktisadi analiz yapmak zorlaştı. Belirsizlikleri azaltmasını beklediğimiz istatistik üretimi, belirsizlik kaynağı haline geldi. Ben bu durumun bir an önce giderilmesi gerektiğini düşünüyorum doğrusu. Bu da bu rakamlarla ilgili üçüncü tespitim olsun.
Şimdi 2016 yılı büyüme rakamına geleyim. Bence bütün bu seri içinde asıl odaklanmamız gereken yer sanırım orada. Yukarıda söylediklerimin tümü geçmişle alakalı, olmuş bitmiş işler. Ama yeni hesaplama yönetimine göre açıklanan 2016 yılı üçüncü çeyrek büyümesi gelecekle ilgili. 2016 yılı üçüncü çeyreğinde Türkiye ekonomisi uzun bir aradan sonra ilk kez küçüldü. Aynı dönemde, kamu harcamaları yüzde 25’e yakın arttığı halde, ekonomi yüzde 1,8 küçüldü. Bu ne demek? Kamu harcamalarına takla attırmak, Türkiye ekonomisini büyütmeye yetmez demek bana sorarsanız. Şimdi bakın duruma: 2016 yılında yüzde 3 büyümeyi yakalamak için son çeyrekte yüzde 5 büyüme gerekiyor. Bana içinde bulunduğumuz konjonktürde zor geliyor doğrusu. Öncü göstergeler de aksini söylemiyor. Ben hala doğru sorunun “2016 yılı büyümesi yüzde 3’ün ne kadar altında olur?” olduğu kanaatindeyim. Sizce, Türkiye ekonomisi 2016 yılını yüzde 2 büyüme ile kapatabilir mi? Zor sanki. Kamu harcamalarına takla attırmak, Türkiye ekonomisini büyütmeye yetmez.